Bahçeli varken, iç siyasette Çiller’in karşılığı olmaz

Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke ve dünya gündeminde olan konu ve gelişmelerle ilgili olan sorularını cevapladı. Kışlalı, eski Başbakan Tansu Çiller, “siyasete dönüş” konusu, enflasyonda durdurulamayan yükseliş, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından İsrail ile de başlatılan diyalog, Rusya Ukrayna savaşı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Doktorların yurt dışına gittiklerine dair” açıklamaları, akaryakıt zamları konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…

 

GÖZLEM – Eski Başbakan Tansu Çiller, “siyasete dönüş” konusunda “Ben milletimi özledim. Eğer ülkemi büyük bir sıkıntıda görmezsem, ona çözüm üretebilecek bir katkım olmazsa, bana bir talep de olmazsa siyasetle meşgul olmam. Ancak gelinen noktada dünyanın o kadar çok farklılaştığını, nelere meyillendiğini gördükçe, ben artık milletime bir şeyler vermek istiyorum. Her şeyden daha fazla tecrübelerimi paylaşmak istiyorum. Bu benim üstümde bir vebal. Yani karar vermiş durumda değilim. Ama neye karar verirsem vereyim bunu koltuk için, bir ikbal için yapmayacağım. Tecrübelerimi özellikle gençlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü onlar bilmiyorlar. Önlerine konan şeyleri kabul ediyorlar. Bunu karşılaştırmak lazım. Bunları tecrübelerimle, aldığım derslerle paylaşmaya hazırım, bunu istiyorum” dedi. Siz, Tansu Çiller’in “siyasete dönüşü için” ne düşünüyorsunuz?

K – İktidarın “İyi Parti’den pay alır, oylarının bölünmesine vesile olur” diye ısıtmaya çalıştığı, Tansu Çiller’in de “ihtiyaç içinde olduğu ve rant sağlayacağı” için parçası olmaya karar verdiği bir proje olarak görülüyor. Ben kendisinin açıklamalarından da bunu anlıyorum. Adeta içsel görüşlerini, açıklamasında tam tersini ifade ederek, açık etmiş: “Karar vermiş durumda değilim” diyor. Kesinlikle kararlı olduğu, eski kadrolarını toplamaya çalıştığı attığı adımlardan da biliniyor. Sadece “rezil olmayacağı” seviyede bir oluşum sağlayıp sağlamayacağını değerlendiriyor. “Bunu koltuk için, bir ikbal için yapmayacağım” diyor. Demek ki en azından öyle düşünüleceğini biliyor, kendi iç kaygılarını burada açık ediyor. Normalde siyasete “koltuk için, bir ikbal için girildiği” söylenmez. Kimse bunu iddia etmezken niye bunu gündeme getiriyor? Bence yine söylediğim gibi kendi iç ruhunu açık etmiş. Hele bir de “Tecrübelerimi özellikle gençlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü onlar bilmiyorlar. … Bunları tecrübelerimle, aldığım derslerle paylaşmaya hazırım” demesi çok ilginç. “Benim yaptıklarımı, tecrübelerimi gençler bilmedikleri için, o dönemleri yaşamadıkları için onlara istediğimi anlatırım” demekten “Yaptığım hataları onlarla paylaşırım” demeye çok geniş ama yine kendi içsel, vicdani kaygılarını açık eden ifadeler. Ne isminin bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Ne de Devlet Bahçeli varken kendisinin iç siyasette bir karşılığı olacağını sanıyorum. Sadece propaganda olarak, merkezde, muhalefete muhalefet eden bir “ses” olarak, belki anlık “taktiksel” mücadelelerde iktidara katkısı olur düşüncesiyle yol verilmiş bir proje gibi gözüküyor.

GÖZLEM – Enflasyon “tüketici ve üretici” olarak rekor üstüne rekor kırarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, durmadan “Enflasyon gelişmiş ülkelerde de var” diyor. Türkiye’yi ‘ilk 10 büyük ekonomi hedefleyen” bir ülke olarak gören ve söyleyen Erdoğan’ın bu sözleri neyi ifade ediyor?

K – Kendi hedef – seçmen kitlesine dönük, o seviyede kabul görecek bir gerekçe bulmaya çalışıyor. Siyasi olarak manevra yapmaya, ekonomideki bozukluklarla ilgili olan sorumluluğundan kurtulmaya, bunu başka yer ve araçlara aktarmaya çalışıyor. Evet yıllardan beri süregelen parasal genişleme politikaları sonucunda Pandeminin getirdiği üretim ve ticaret zorlukları ile gittikçe artan enerji krizi sonrası dünya genelinde enflasyon oranları ciddi biçimde yükselmeye başladı. Ama bizde yıllık enflasyon resmi devlet kuruluşu olan Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre yüzde 54.44, bağımsız öğretim üyelerinden oluşan ENAG’a göre yüzde 123.8. TÜİK’in rakamlarıyla karşılaştırıldığında dünyada 8’inci, Avrupa’da ise “en yüksek” enflasyona sahibiz. Dünyada, büyük kriz yaşayan Venezuela yüzde 472’lik oranla ilk sırada. Onu bile aylık olarak Aralık ve Ocak enflasyonlarında geride bıraktık. Dünyada bizden daha yüksek enflasyona sahip ülkeler Sudan, Lübnan, Suriye, Küba, Zimbabve ve Surinam. Bu ülkeler ya savaş halindeler ya da çok dünyadan koparılmış şekilde ciddi krizlerle boğuşuyorlar. Dünyada da enflasyon var ama biz ekonomide ilk 10’a girmeyi hedeflerken, enflasyonda son 10 içinde hızla yükselmeye devam ediyoruz.

GÖZLEM – Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra, İsrail ile de gelinen nokta konusunda görüşünüz? Dış Politikada “kısa süreçlerde 180 derecelik dönüşler” sizce “kazanç / kayıp terazisinde” ne yazar?

K – Erdoğan dış politikada bir dönem Yunanistan, AB ve ABD’ye karşı özellikle Doğu Akdeniz’de ve enerji politikalarında ülke çıkarlarını savunur bir görüntü çiziyordu. Buna rağmen, ekonomideki ve iç siyasetteki zafiyetinden dolayı bu politikaları sürdüremedi. İdeolojik ve yetersiz politikaları nedeniyle bölgede yalnız kaldı. Bunun iktidarı açısından bir beka sorunu olduğunu görünce de, özellikle ABD’nin “ittirmesiyle” bölgedeki “düşmanlıklarını” geri adımlar atarak birer birer düzeltmeye koyuldu. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan’dan sonra şimdi de İsrail ile ilişkileri düzeltme veya en azından düzeltiyor görüntüsü verme tercihini yaptı. Bunda dikkatleri iç siyasetteki zor durumdan çekmek kadar, bu duruma karşı bir “başarı hikayesi” üretmeye çalışmasının da etkisi var. Ancak bu politika değişikliklerindeki en önemli etki hâlâ ABD’nin istekleri. Özellikle Rusya – Ukrayna savaşı sonrası Batı Rus enerjisine alternatif arıyor. Bunun için BAE’nden gelecek LNG veya bölgeden gelecek doğalgazın Türkiye’nin güneyinden Avrupa’ya ulaştırılması hedefi kısmen sekteye uğramıştı. Şimdi Erdoğan’ın da Herzog ile yaptığı görüşme sonrası Türkiye ile İsrail arasında enerji işbirliğine vurgu yapması bu stratejiye işaret ediyor. Türkiye, İsrail’den enerji ithal edecek değil. Bölgedeki enerji kaynaklarının Türkiye’nin egemen olduğu alanlar üzerinden Avrupa’ya taşınması söz konusu.

GÖZLEM – Ukrayna Savaşı’nda Putin “geri adımlar” atmaya başladı. Ekonomik Yaptırımların “dev bir ülkeyi” kısa zamanda “tornistan” durumuna getirmesi, Rusya için “bugünde de, yarınlarda da” nasıl bir “dünya imajı” ortaya çıkaracak? 10 gün önce Dünya’yı “nükleer savaş tehdidi ile titreten” bir Rusya varken, ortada?

K – Ukrayna’da geri adım atan Putin’den ziyade Ukrayna lideri Zelenskiy. Evet Putin’in planları beklediği gibi yürümedi ve sadece ABD ve Batı tarafından değil ama özellikle kendi evinde de gittikçe artan bir baskı karşısında kalacağı anlaşılıyor. Buna karşın Zelenskiy, kanımca bu süreçten kendini bir şovmenden devlet adamlığı kanıtlanmış bir lidere dönüştürerek çıktı. Şimdi de böyle bir liderden beklenecek ama kolay kolay her politikacının yapamayacağı cesarette kararlar alarak Ukrayna’nın duruşunu ciddi biçimde “döndürecek” kimilerine göre U-dönüşü olarak nitelendirilebilecek kararlar alıyor. Rusya’nın Ukrayna’dan istediği, Ukrayna ile ilgili ileri sürdüğü üç ana konu vardı. Zelenskiy Ukrayna hava sahasının kapatılması veya Ukraynalı pilotların kullanabileceği türde Rus uçaklarının kendilerine verilmesi isteklerinin Batı tarafından karşılanmayacağını gördü. Batı’nın “yaptırım” desteklerine, kamuoyu oluşturmadaki çabalarına ve görece kısıtlı askeri yardımlarına karşın, Batı tarafından terkedildikleri ve içinde bulundukları durumdan kurtulmalarında Batı’nın gerçek anlamda sorunlarına çözüm olmayacağı değerlendirmesinde bulundu. Böylece savaş sırasında beklenenin aksine Kiev’den kaçmayarak ve Rusya’ya karşı başarılı bir savunma savaşı vererek önceden zaten yüksek olan –seçimleri yüzde 70 oyla kazanmıştı– toplumsal desteğini hiç olmadığı kadar arttıran Zelenskiy, hafta içinde gerçek bir devlet adamı kararlılığıyla Ukrayna’nın dış politikasında köklü değişikliklere gideceğini ve Rusya’nın ileri sürdüğü şartlarda Rusya lehine ciddi ödünlerde bulunabileceğini ortaya koyan açıklamalar yaptı. Zelenskiy ABC News televizyon kanalına verdiği demeçte, NATO’nun Ukrayna’yı yakın zamanda üye olarak alma planı olmadığını gördüğü zaman NATO üyeliği fikrinden soğuduğunu söyledi. Kırım ve Donbas gibi Rusya’nın veya Rus yanlısı ayrılıkçı grupların denetiminde bulunan bölgelerle ilgili de Rusya’yla müzakere edebileceğini kaydederek Donbas’ın Rusya’ya ilhakına gidecek yolu açabileceği ve Kırım’ı tanıyabileceği, en azından bu konuların masaya gelebileceği algısı yarattı. Zelenskiy savaşın başında da Rusya’nın taleplerinden üçüncüsü olan Ukrayna’nın “daimi tarafsız devlet” statüsüne kavuşması, yani Ukrayna Anayasası’na alınan NATO üyeliğinden vazgeçmesi konusunda Rusya ile görüşmekten çekinmediğini dile getirmişti. Zaten bu üç şart ve ayrıntısında Rusya’nın istekleri Putin’i ikna edecek kesinlikte karşılanacak olsa, karşılaştığı yaptırımlar ve kamuoyu baskısı dikkate alındığında, Putin için Ukrayna savaşını sürdürmenin çok da “mantıklı” bir temeli kalmayacak.

GÖZLEM – Macaristan, Polonya denemelerimde “bu ülkeleri tümüyle kaybeden” ve şimdi “aynı” hataya Ukrayna’da düşen Rusya, Dünya’da da, Rusya etrafındaki ülkelerde de “güvenilmez, kötü niyetli” olarak nitelenmeye başladı. Savaşa karşı Rusya içi yaygın tepkiler de bu tabloya eklenince, Sizce Putin’in geleceği ne olabilir?

K – Putin Ukrayna’dan, savaşı çok uzatmadan çıkacak bir yol bulmazsa, elindeki kısıtlı kaynaklarla Ukrayna’nın tamamını kontrol etmesi çok zor olacağından, Rusya uygulanmakta olan “yaptırımlar”dan çok olumsuz etkilenmeye başlayabilir. Bu da savaş mağduru “kardeş” bir sivil halkın Rusya’da da yaratacağı vicdani sorgulamalarla beraber Putin’in liderliğini ciddi biçimde teste sokabilir. Nihayetinde Putin Rusya’yı “haklıyken haksız” konuma düşürebilir. Rusya’ya iki Almanya’nın birleşme döneminde haklarından feragat etmesi karşılığında NATO’nun genişlemeyeceği sözü verilmişti. Savaş öncesi gelinen son durumda NATO’nun Ukrayna’yı da üyeliğe kabul edebileceği konuşuluyor, Ukrayna’da Rusya’yı hedefleyen füze sistemleri konuşlandırılması gündemde tutuluyordu. Ayrıca Minsk anlaşmasına göre Donbas’ta referandum yapılacaktı ama bu da Ukrayna tarafından savsaklandı. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması, Putin’in “Bize ‘NATO bir inch genişlemeyecek’ dendi ama şimdi yanı başımızda bizi hedefleyen füze sistemleri var. Ben Meksika’ya füze yerleştiriyor muyum?” şeklindeki haklı kaygıları sonucu başladı. Küba Domuzlar Körfezi krizinde benzer durumda kalan ABD’nin nasıl kendisini koruyacak şekilde Üçüncü Dünya Savaşı çıkmasına ramak kalacak kararlara imza attığı ve Irak’ta, Suriye’de Libya’da savaşı makul göstermek için yaptıkları dikkate alındığında, Rusya’nın istekleri de “haklı ve makul” görülebilirdi. Ancak savaş uzadıkça ve sivil halk üzerinde, çocuklar, kadınlar üzerinde her gün kabul edilemeyecek etkileri ortaya çıktıkça, Putin Rusya’yı “haklıyken haksız” konumuna düşürme noktasına getirebilir. Halk nezdinde desteğini kaybedebilir, kendi saflarından bile muhalif gruplar türeyebilir. Bunun için de Putin’in, hazır Zelenskiy de geri adım atmışken, bu savaşı daha fazla uzatmayacak yöntemler bulmaya çalışıyor olduğunu düşünüyorum.

GÖZLEM – Erdoğan’ın “Doktorların yurt dışına gittiklerine dair” sorulara verdiği “Giderlerse gitsinler” cevabı konusunda görüşünüz?

K – Saray’da yaşayan, böyle israf ve harcamalar yapan ve Türkiye’yi bu noktaya getiren bir kişinin sadece maddi olarak değil, fiziken de ciddi biçimde yıpranan ve “hayatta kalma” savaşı veren bir kesimi anlama, bu kesime empati yapma kabiliyeti olabileceğini sanmıyorum. Erdoğan için burada “Şartlarını araştıralım, elimizden geleni yapalım” tarzında bir yaklaşım göstermek, geri adım atmak, “yenilmek” anlamına gelir. Onun için her zaman yaptığı gibi, bu durumdan da bir “fırsat” çıkararak, kendine ve tabanına bir düşman yaratma yolunu seçiyor.

GÖZLEM – Son 10 günde 7 kez zam yapılan ve 20 lirayı geçen akaryakıtta “kısıtlama süreci” de mi başladı? Kırıkkale’deki Orta Anadolu Rafinerisi, “toptan alış yapan” dağıtım şirketlerine “ellerinde yeterli ürün olmadığını” belirterek, dağıtımı kısıtlıyor ve “bir gün önce sattığı akaryakıt kadar ürün” verilebiliyor. Ne diyorsunuz?

K – Bu çok ciddi bir sorun. Bu sorunla aslında döviz kurları kontrolsüz bir şekilde dalgalanırken de karşılaşılmıştı. Mesele sadece fiyatların artması değil, ticaret ortamı bozulduğundan üzerinde anlaşılabilecek bir fiyat belirlenememesinden ve bu yüzden ürün bulunamamasındandı. Yüksek enflasyon dönemlerinde de bu olur. Eğer söz konusu ürünlerin bulunmasının zorlaşacağını gösteren –örneğin şimdi varolan Rusya – Ukrayna savaşı gibi– kaygılar varsa ve fiyatların artmaya devam edeceğine inanılıyorsa elde yeterince ürün olsa bile kurumlar ve insanlar bu ürünleri vermeyip stoklamaya ve fiyat artışlarını beklemeye meyledebilirler. Bu da piyasada ciddi biçimde kıtlığa, kuyruklara, geçim ve hatta yaşam sıkıntısına yol açabilir. Bu şimdi akaryakıtta yaşanıyor. Geçen hafta yağda yaşanmış, yağ tedarikçisi kamu kurumları bile dükkanlarına mevcut yağları raflara koymaması talimatı geçmişti. Uzmanların ifadelerinden anlaşıldığına göre, yakın gelecekte ekmekte, ette ve süt ürünlerinde de yaşanacak.