İnsan zihninin en temel önceliği inanç üretmesidir. Zira insan beyni kendini güven ve huzurda bulacağı kalıplar arar. Bulduğu kalıbı test eder. Doğrular ve pekiştirir. Pekişmiş kalıp, inanca dönüşür. Zihin inanca dönüşen kalıpları yaşam boyu pekiştirmesi nedeniyle inançlar, sonuçta mutlak inanca ve tek doğruya dönüşürler. Mutlak inançlar ise ölümüne savunulan kör inançlar olurlar. İnançların kökenleri kişisel alışkanlıklar, yaşam deneyimleri veya toplumsal töreler, ideolojiler veya dini inançlardan tetiklenmiş olabilirler. İnanan bir insan için inancın doğruluğu kesindir. Bu nedenle inançlar üzerine tartışmak bir sonuç vermez. Zira inanan, tartışma konusu olan inancını doğrulamak için bin bir dereden su getirir. Ancak inanmayan için de yanlış olabilir. Bu nedenle İnançla bilimin gündeme geldiği platformlar birbirinden farklılaşmış bulunuyor. Çünkü inançlarda artık akıl ve bilinç devre dışı olup, inanmanın mantıksal temeli aranmaz. Zira inançlar, memeli beynini oluşturan ve duygusal beyin olarak bilinen, limbik sistem ve beynin salgı sistemi mekanizması üzerinden tetiklenirler. Bu yüzden ölümüne savunulurlar.
İnsan zihninin ikinci önemli işlevi, inanç yanında veya ötesinde düşünme yeteneğini devreye almasıdır. Beynin düşünme merkezleri, beynin limbik sisteminden sonra evrilmiş olan neokortek ( üst veya ön) beyin bölgesinde işlevini yerine getirir. Mantıklı düşünme, karar alma, olmayanı düşünme ve planlama, akli ve bilinçli düşünme beynin bu bölgesinin aktif katılımı ile işlevini yerine getirir. İşte mutlak inanç ve tek kalıba bağlı bağnazlıklarda beynin bu bölgesi ya devre dışı kalır; ya da tek kalıp ve mutlak inancın emrinde işleyen, yani kör inanca bağlı olarak, sadece bu yönde düşünen bir zihni devreye alır. Oysa akli ve bilinçli düşünmede zihin serbest kalır. Tek kalıp yerine çok sayıda kalıp ve seçenek ürettiği gibi olması muhtemel kalıpları da arayıp bunlar arasından koşullara göre en doğru olanı seçer. Burada düşün ufku çok genişlemiş olur.
Şimdi İnsanların büyük çoğunluğu limbik sistem düzeyinde öğrendiği ve ezberlediği kalıplar içinde yaşamını sürdürür. Zihnin bilinçli kullanımını öğrenmemiş olabilir. Yenilikleri belirsizlik ve risk olarak görüp, muhafazakarlığa yönelir. Ülkemizde son zamanlarda, Siyasi iktidarla ortak olan, kutsal dini siyasete ve ticarete alet eden kapalı gruplar ve tarikatlar türedi. Bunların ezbere dayalı, tarikat şeyhinin kendi doğruları olan biat kültürünü kutsal din diye sunmaya kalkıyorlar. Ayrıca kutsal dini akıl ve bilinçten uzaklaştırarak biat kültürünün cehaletini savunuyorlar. Son yıllarda Prof. Unvanlı bazı kişiler cehaleti savunarak, kitleleri kör inanç bataklığında kalmaya telkin ediyorlar. Hilafet beklentileri olanlar, Cumhuriyetimiz yerine Osmanlıcılık veya İslam ülkelerini gönül coğrafyası olarak görenler ve bu nedenle Cumhuriyet değerlerinin kıymetini idrak edemeyenler, ham hayal ve kör inanç mahsulü düşünce üretiyorlar. Bunların düşün dünyası ve zihinleri, alt bilinç düzeyindeki mutlak inancın körlüğüne teslim olmuşlardır. Esasen Anadolu cahili cehaletini bildiği için bilgedir. Ancak aklını kör inanca teslim etmiş yarı cahiller çok daha tehlikelidir. Zira bunların zihinleri, tek ve mutlak olan bir kör inanç kalıbının emrine girmiştir. Ya da üst beynin zihin ve düşün zenginliği, alt beynin (limbik sistemin) hem duygusal hem de tek ve mutlak kör inanç kalıbına teslim olmuştur. Bu durumdaki kişilerin zihin dünyası, kör inanç sahibi siyasi İslamcı teröristlerden farklı değildir. Doğru olan, aklın ve bilincin inanca rehberlik etmesidir. Ancak bu durumda zihnin tüm potansiyel yaratıcı yetenekleri devreye girer.