Müjgan Suver
İklim İçin Büyük Türkiye Buluşması ile belirlenmesi istenen iklim değişikliği politikasına dair hükümler içeren maddeler Kanun’da bulunmakla beraber, bu hüküm ve düzenlemeler, yerel yönetimlerin, meslek ve uzman sivil toplum kuruluşlarının davet edilmediği, görüşlerinin alınmadığı, katılımcılıktan uzak belirlendiği için, uygulamalarda sorunlara yol açacağı şimdiden söylenebilir.
Örneğin Kanun taslağı ile süreci yönetmek üzere kurulmak istenen “İklim Değişikliği ve Hava Yönetimi Koordinasyon Kurulu’nda TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD üyelerinin olduğu, Türkiye Barolar Birliği, TÜRK-İŞ, TMMOB, Büyükşehir Yerel Yönetimleri ve STK’ların olmadığı bir oluşum ve yapısı itibariyle etkin çalışma ve kararlarının uygulanma yeteneği sınırlı kalabilir.
İklim değişikliğine “piyasa temelli çözümler” olarak emisyon ticareti sistemi (ETS), teşvikler ve diğer çözümleri (enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji sertifikası ticareti, sonuç odaklı finansman, kapsamlı kredilendirme mekanizmaları) tanımlayan Kanun taslağının somut bir tarih, uygulamaya geçiş takvimi içermemesi de gözönüne alındığında, yukarıda da belirttiğimiz gibi, uygulanması zor bir süreci akla getirmektedir.
AB İklim Kanunu’ndan esinlenen taslağının son yaşanan müsilaj tehdidi, orman yangınları ve seller ile daha şimdiden ölü doğduğu düşünülmektedir. Zaman yitirilmeksizin, konunun teknik uzmanları ile kanun yapma tekniğine hakim hukukçuların, AYM, Danıştay, Yargıtay ve TBB gibi, alanda çalışan çevre hukuku akademisyenleri ile de bir araya gelerek, onların katkıları ve görüşlerinin alınacağı yeni bir çalışma yapmaları ve önümüzdeki yıllara dair yol haritasını çizme ve uygulanma gücüne sahip bir iklim kanununun TBMM’den geçirilmesi gerekmektedir.
BM Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan raporlar, giderek yetkinleşmekte ve öngörülerinin doğruluğu çok kısa zamanda anlaşılmaktadır. Son raporla birlikte, bölgesel değerlendirmelere de yer verilmesi, Türkiye için kısa, orta, uzun vadeli risk değerlendirmeleri yapılmasına imkan verir hale gelmiştir. Ülkemizin yakın geleceğinin nasıl şekilleneceği, nerelerde kuraklık, nerelerde aşırı yağış ve seller oluşacağı, deniz seviyesinin yükselmesinden en çok etkilenecek yerlerin nereler olduğu, ne kadarlık bir yükselme beklendiği ve bu yükselmelerin gerçekleşmesi halinde yurttaşların can ve mal güvenliklerinin nasıl etkileneceği konularında sürekli olarak çalışmalar yapan bir kurumsal yapıya ihtiyaç vardır.
İklim değişikliği ve bununla mücadele için sürdürülebilirlik ekseninde yeni bir yol haritası belirlenmesi, ülkenin başta enerji politikası olmak üzere, sanayi, turizm ve diğer temel politika alanlarında yeni strateji belgeleri, yol haritaları hazırlanmasını gerektirmektedir. İklim meselesini içermeyen veya ikincil gören mevcut politika, strateji belgeleri geçersiz hale gelmiştir. Karbon salınımının 2050 yılına kadar ciddi bir oranda azaltılması için, başta kömürlü termik santraller olmak üzere ciddi karbon salınımına sebep olan tesislerin, belli bir program dahilinde kapatılması, enerji üretiminde yenilenebilir enerjilere yönelinmesi gerekmektedir.
Yapılması planlanan tüm termik santral projeleri derhal iptal edilmeli, çok eski teknolojiyle ve mevcut çevre yükümlülüklerine dahi uymadan çalışan termik santrallerden başlamak üzere, mevcut santrallerin kapatılması için bir plan oluşturulmalıdır.
İklim değişikliği artık geleceğin değil, bugünün, ülkemizin her bölgesini etkileyen bir sorunu haline dönüşmüştür