2022 yılının ilk gününde dünya; sekiz yıl süren müzakerelerin ardından gerçekleşen RCEP “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık” anlaşması ile yüz yüze geldi.
Her ne kadar ünlü ekonomist RolfLanghammer tarafından “RCEP büyük anlaşma ama, hem sığ hem de yüzeysel” diye değerlendirilse de hali hazırda dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olarak RCEP dünyanın gündemindedir.
Bu gerçeğin ışığından yola çıkarsak Çin’in masadaki yeri büyüktür. Zira bu birliktelik ile Asya-Pasifik bölgesi küresel ticareti için yeni bir ağırlık merkezi oluşturmuş bulunmaktadır.
Zira RCEP 23.17 trilyon Euro değeriyle küresel gayri safi yurt içi hasılanın yaklaşık yüzde otuzunu ve yaklaşık 2.2 milyar insan ile dünya nüfusunun üçte birini kapsamaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri – Meksika – Kanada ticaret anlaşmasının (USMA) dünya ticaretinin yüzde yirmi sekizini, Avrupa Birliği’nin yüzde on sekizini kapsadığını göz önüne alacak olursak, RCEP ile bölge ülkelerinin ekonomik liberalleşme ve entegrasyon olarak gücü, yeni bir gerçektir.
Sekiz yıllık bir çalışmanın ürünü olan bu birliktelikte; Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland, Vietnam, Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore ve Çin’in yer alması önemlidir. Zira Çin, Japonya, Güney Kore ilk defa aynı anda bir serbest ticaret anlaşmasının tarafı olmuş bulunmaktadır.
Düne kadar Çin’in Japonya ile ikili bir anlaşmasının olmadığı ve Güney Kore ile de yalnızca sınırlı bir anlaşmasının bulunduğu gerçeğinden yola çıkarsak, gerçekleşen bu birlikteliğin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Asya – Pasifik merkezli bu anlaşma ile Avustralya ve Japonya gibi savunma ve güvenlik alanlarında ABD ile birlikte hareket eden ve Çin’in bölgedeki askeri varlığını güvenlik tehdidi olarak değerlendiren iki ülkenin rasyonel davranarak RCEP anlaşmasına imza atması ise ayrı bir önemli göstergedir.
Bu durum bir noktada Çin’in ve diğer ülkelerin askeri, siyasi ve ekonomik konuları birbirinden ayrıştırabilmeleri noktasında ayrı bir önem taşımaktadır. Bu ekonomik birliktelik ile Asya Pasifik bölgesi Covid-19’a rağmen yeni kazanımlar arifesindedir.
Pekiyi, RCEP ile Türkiye arasındaki ilişkilere göz atacak olursak ne görürüz? Türkiye’nin ihracat toplamı 225 milyar dolardır. Bunun da yarısı AB ülkelerine, yalnızca 11 milyar doları RCEP ülkelerinedir. Yaklaşık 46 milyarlık dış ticaret açığımızın ise yaklaşık 40 milyar doları RCEP üyelerinedir. Dolayısıyla Türkiye’nin ciddi bir ticaret açığı verdiği bu ülkelerle ilişkisinde iki yeni nokta oluşabilir.
Bu noktalardan birincisi; Pasifik’teki bu yeni birliktelikten, bu ülkelerin herhangi birinde üretim yapan Türk firmaları, bölge içindeki tedarik zincirlerinden çok daha etkin yararlanabilirler. Bu onlar için bir büyüme fırsatı oluşturabilir.
İkinci olarak; Türkiye oluşan bu yeni ticaret bloğunu AB ile ilişkilerinde ekonomi ve ticaret odaklı yeni bir fırsat ağına dönüştürebilir.
Zira Türkiye ticaret ve ekonomisinin ana eksenini Avrupa’nın oluşturduğu gerçeğinden yola çıktığımızda görürüz ki ülkemizde doğrudan yabancı yatırımların yüzde yetmişi Avrupa kaynaklıdır. Çin’in doğrudan yatırımlarda payı ise yüzde birdir.
Hal böyle olunca RCEP bloğu, Türkiye ile Avrupa ekonomik ve ticari ilişkilerinde yeni bir boyuta ulaşmak için bize ve AB’li ülkelere yeni sorumluluklar ve idraklerin kapısını aralama şartını kendiliğinden öngörmektedir.
Dolayısıyla, RCEP’in ayaklarımızı yere basmamız açısından bize olduğu kadar AB’ye de daha çok anlayış ve daha çok işbirliği konusunda yeni fırsatlar sunmuş bulunmaktadır.