Geçen haftaki yazımızda DÇM’ler ile ilgili olarak rahmetli Sn. Turgut Özal’ın “Bilgisizliğin Vesikası” ifadesini neden kullandığını anlamıştık. DÇM taksitlerinin ödenmesinde kaynak bulunamamış Merkez Bankası Darphanesi çalıştırılmıştı. Emisyon artışı da halka enflasyon olarak yansımış ve 1985 yılında enflasyon yüzde 40’lara çıkmıştı. O günlerde Başbakan Özal’ın başdanışmanı Sn. Adnan Kahveci “Sonunda enflasyon mikrobunu bulduk. 7 yıl önce açılan DÇM hesapları” diye bir açıklama yapmış ve bir hayli tartışma konusu olmuştu.
DÇM uygulamasının bir benzeri dövize olan aşırı talebi önleme amaçlı son günlerde “Kur Korumalı Mevduat Hesabı” adıyla yeniden uygulamaya konuldu. Bu uygulamanın sonuçlarını 2022’nin ilk çeyreğinde görmeye başlayacağız. Şu anda döviz kurlarının düşmüş olması olumlu olmakla birlikte sürdürülebilir değil diye düşünüyoruz. Hazine’nin ilk faiz ödemesini yapacağı üç ay sonunda eğer enflasyon düşürülemezse (ki bizim kanaatimize göre düşmek bir yana daha çok artacak) faizlerin daha da yükseleceğine, enflasyonun artacağına (ÜFE-TÜFE farkı olan yüzde 33’lerin fiyatlara yansımaya başlayacağına) şahit olacağız. Aralık ayında üretim maliyetleri ve çıktı fiyatları hem aylık hem de yıllık bazda artışını sürdürdü. Döviz kurunun şimdiki seviyesi bile kur artışının yüzde 50’lerde olduğunu gösteriyor. Kur artışları fiyatlara hemen yansıtılırken düşüşünün yansıtılması çok zaman almaktadır. Enflasyonun atalet ve yapışkanlığı böyle bir şey. Bu nedenle enflasyon haksız, kanunsuz bir uygulama olarak karşımıza çıkar. Ücretler de enflasyonu baskılayacaktır. TCMB’nin 2022 yılına ilişkin olarak her yıl yayınladığı “Para ve Kur Politikası” gecikmeyle de olsa yayınlandı. İronik bir şekilde Merkez Bankası fiyat istikrarı ve enflasyon hedeflemesinin gelecek yılda da devam edeceğini ifade ediyor. Yegâne silahı “faiz” in elinden alındığı bir para politikasının başarı şansı hemen hemen hiç yok. Hazinenin döviz açığı ve kamusal yükler yaratma kervanına maalesef TCMB’de katılmaya başladı. . Merkez Bankası (-) rezervlerle bu politikanın ne kadar arkasında durabilecek, hep birlikte göreceğiz. Kur garantisiyle yapılacak ödemelerin hukukiliği de yoğun bir şekilde tartışılmakta. Vergi gelirleriyle toplumun tümüne yarar sağlamayan aksine belli bir kesime, mevduat sahiplerine (varlıklılara) tüm vergi ödeyicilerden alınarak harcama ve gelir transferi(anayasanın amir hükümlerine rağmen) nasıl bir yasal zemine oturtulabilecek, şaşıyoruz.
2022 yılındaki makroekonomik görünüme ilişkin tahminlerimize geçmeden önce 2021 yılının göstergelerinin nasıl gerçekleşeceğine göz atmakta yarar var; Büyüme yüzde 10’lar civarında olacak. GSYİH ortalama dolar kuru seviyesine göre(henüz belli değil) 700-760 milyar dolar, kişi başı milli gelir ise 7500-8000 dolar civarında gerçekleşecek. ÜFE yüzde 60’lara, TÜFE yüzde 30’lara ulaşacak. Döviz kuru 12’ler civarında yılı kapatacak. Gösterge faiz (2 yıllık) yüzde 23’lerde, 5 yıllık faizler ise yüzde 25’lerde, bütçe açığı (-) yüzde 1,2’lerde ve cari dengenin yüzde 1,5 -2 civarında oluşması bekleniyor. Brüt rezervlerimiz 124 milyar dolar civarında, net rezervlerimiz ise döviz satışları sonucu ve swap yükümlülükleri nedeniyle (-) 46 milyar dolar seviyelerinde devam edecek. CDS’lerimiz halen 554’lerde, negatif ayrışmaya devam ediyoruz. Kamu ve özel toplam borç stokumuz 446,5 milyar dolar, özel sektörün bir yıl içinde ödeyeceği kısa vadeli borcu ise 160 milyar dolarlar civarında. İhracatımız ve ithalatımızın seyri makro göstergelerin tek olumlu tarafı. Dış ticaret açığı ve cari açık düşüyor.
2022 yılı tahminlerimize gelince; Gerek küresel, gerek ülkesel enflasyonist süreç devam edecek. Bizim farkımız bu problemin kronik oluşu ve çözme irademizin olmayışı, toplumsal katmanların da bundan şikâyetçi olmayışları.1987 yılından bu yana en yüksek Aralık ayı TÜFE oranını göreceğiz. Enflasyon sorununu bir türlü kalıcı olarak çözemiyoruz. O zaman rahmetli Adnan Kahveci’nin “enflasyonun mikrobu DÇM’ler nedeniyle emisyon artışı” dediği sözü hatırlayacağız. Zira son icat kur korumalı hesaplardaki varsayımlar tutmaz ve FED’in 2022 faiz artırımları başlar ve küresel enflasyon kontrol edilemezse gerek emisyon artışı gerekse kamunun ödeyeceği ilave yükler itibariyle yüksek bir enflasyon ihtimali var, inşallah olmaz. 2017 yılı gayrisafi yurtiçi hasılamız 2018-2021 yılları arasında sabit kalsaydı bile bu yıllarda gerçekleşen sonuçlara göre 328 milyar dolar civarında kaybımız oluşmayacak ve kişi başı gelirimiz 3900 dolarlar civarında artacaktı. Fakirleşiyoruz, gelir ve servet dağılımımız daha da bozuluyor, orta gelir tuzağında debelenmeye devam ediyor, borçlarımız artıyor, gelecek nesillere de ilave yükler aktarıyoruz.