Kriz büyürken, cevap aranan soru; Kim, nasıl, ne zaman düzeltecek?

Merkez Bankası politika faizini yüzde 14’e çekti. Dolar, Türk Lirası karşısında 16 liranın üzerine çıktı. Yeni asgari ücretin üzerinden bir gün geçmeden yüzde 12’nin üzerinde eridi. Milyonlar ise “EYT” ve “3600 Ek Gösterge” kararlarını bekliyor.

Türkiye demokrasi kriziyle beraber derin bir ekonomik kriz yaşıyor. Türk lirasında yaşanan erime her geçen gün katlanıyor, döviz ve zamlar rekor üstüne rekor kırıyor.

Buna karşılık, yeni atanan Hazine ve Maliye Bakanı ile Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkan Vekili arasında “ekonomik krizin sorumluları ve sebepleri” konusunda görüş ayrılığı ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekonomik krizin, kurdaki yükselmenin sebebi olarak “Dış Güçlerin saldırısını” gösterirken, Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, “sorunun dış güçlerin saldırısından değil, ekonomik politikaya duyulan güvensizlikten kaynaklandığını” söylüyor ve “Dışarıdan herhangi bir saldırı yok! İçeride birkaç manipülatif, spekülatif işlemeler var” diyor.

Yeni Hazine ve Maliye Bakanı “Sorun ekonomik politikaya duyulan güvensizlikten kaynaklanıyor” derken… AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “güvenmeme konusunu seslendiren” Muhalefete şunları söylüyor:

“Merkez Bankasına güvenmeyeceksin, Türkiye İstatistik Kurumuna güvenmeyeceksin, Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenmeyeceksin, Türkiye’nin filanca bakanlığına güvenmeyeceksin. Filanca bakanlığına güvenmeyeceksin de filanca masada oturup içki içerken fikir söyleyen adamlara mı güveneceksin?”

Bu tablo, siyaset zirvelerindeki “kriz” tartışmalarını “Ekonomi sebepli OHAL iddialarına kadar” götürdü. Cumhur İttifakı, “iddiayı” yalanladı.

 

MB Müdahaleleri yetersiz kaldı…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşlerine ve açıklamalarına göre hareket eden, bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda tartışmaların hedefinde olan Merkez Bankası’nın dolar kurunun 14 lirayı geçmemesi için son günlerde piyasaya müdahalede bulunma çabası da sonuç vermedi ve dolar 14 lirayı geçerek yeni rekor kırdı.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, kurun 14.75’e kadar yükselmesinin ardından piyasaya müdahale etti. Merkez Bankası’nın müdahaleleri işe yaramazken doların önlenemeyen artışı, toplumun her kesiminde tahribata yol açmaya başladı. Ekonomi kimsenin öngörü yapamadığı bir hâl aldı.

Hükümetin izlediği “düşük faiz-yüksek kur” politikası, döviz kurunu tarihinin en yüksek seviyesine taşıdı. Bu politikayla üretim ve ihracatın artışı hedeflendi, ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Beklenen ihracat artışı olmazken, girişimci risk alarak yatırım yapma yerine dövizi ve faizi tercih etti.

 

MB’nin faiz kararı…

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu, yılın son toplantısında politika faizini 100 baz puan indirimle yüzde 14’e çekti. Eylül ayında başlayan faiz indirim süreciyle birlikte 4 toplantıda toplam 500 baz puan indirim yapılmış oldu. Karar öncesi 15,25 seviyesindeki dolar/TL 15,65 seviyelerini test etti. Birikimli etkilerin yılın ilk çeyreğinde yakından izleneceğini bildiren TCMB, bu dönemde kapsamlı politika çerçevesi gözden geçirme süreci yürütüleceğine işaret etti. TCMB’nin faiz kararından önce, Hazine’nin borçlanma faizi yüzde 22’ler seviyesinde idi.

Faizi düşüren Merkez Bankası’nın dövize müdahaleleri yetersiz kalırken, ihracat “kur duyarlılığı” ile Türkiye, AB’den yüklü talep alıyor. Ancak buna rağmen “altın dışında” ithalatın ihracattan daha fazla arttığı görülüyor. Karar gazetesi yazarı İbrahim Kahveci yazısında Türkiye’nin yakın tarihinin en büyük yıkımlarından birini yaşadığını belirtiyor. “Adeta çöküş içindeyiz” ifadelerini kullanan Kahveci’nin köşe yazısının bir bölümü şöyle:

“2015 yılı sonrasında adeta çakılan fabrika yatırımları, 2020 yılı son çeyreğinde nihayet eşiği aşarak reel artışa döndü. Hatta bu yatırımlar 2021/3. çeyrekte de azalışa rağmen devam ediyordu. Şimdi neyi başardık biliyor musunuz? İşte o yatırım hamlesini de durdurmaya başardık. Dünya Gazetesinden haber şöyle: Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Başkanı Ülkü Karakuş: ‘Yatırım iştahını düşük faiz değil, yüksek kur etkiledi.’ Kur artışı nedeniyle fiyatlandırmanın yapılamadığı yerde, ticaret olur mu? Ticaretin olmadığı yerde ise üretim olur mu? Üretimin olmadığı yerde de yatırım olur mu? Bunlar keskin rakamlar değil elbette ama sekteye uğradığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten stokçuluk neden kaynaklandı ki? Bugün ülkemizde herkes bir bakıma stokçu oldu. Çünkü umut ve istikrar kalmadı.”

 

Enflasyon üç haneyi bulabilir…

Ekonomistler 3 haneli enflasyon rakamlarından bahsediyor. 14 Ekim’de görevden alınan eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Semih Tümen, gelecek dönemde enflasyonda üç hanenin görülebileceğine dikkat çekti.

Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Tümen, “Yeni ekonomi programı: sınırsız parasal genişleme ve genişleyici maliye politikası (bütçe destekli fiyat kontrolleri, vergi/ücret teşvikleri) ile enflasyonla mücadele. Tebrikler!” dedi.

Tümen, “Asgari ücret zammı sonrası ücret-fiyat sarmalının etkisiyle enflasyonda üç haneyi görmek işten değil” dedi.

 

Asgari Ücret 4250 TL

Doğrudan 7 milyona yakın çalışanı, dolaylı olarak ise tüm vatandaşları ilgilendiren yeni asgari ücret rakamı belli oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, asgari ücretin yüzde 50 seviyesinde artışla 4 bin 250 lira olduğunu açıkladı.

Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar: “Komisyon asgari ücretin 4 bin lira üzerinde olması yönünde görüş bildirmiştir. Bu son 50 yılın en yüksek artış oranını ifade ediyor, artış yüzde 50 seviyesinde gerçekleşti. Bu artışla çalışanlarımızı fiyat artışları karşısında ezdirmeme kararlılığımızı ortaya koyduğumuza inanıyorum.  Şu anda bazı sıkıntılar var, bu sıkıntıları da en kısa zamanda aşacağız. Son dönemde döviz kurundaki dalgalanma ve buna bağlı fahiş fiyat belirsizliğine en kısa sürede son vermekte kararlıyız. Asgari ücretten gelir ve damga vergisini kaldırıyoruz. Böylece işveren kesimini 450 TL ilave yükten kurtarmış oluyoruz.”

 

Kuyruklar…

Yüksek kur ve enflasyon rakamları başta temel gıda maddeleri olmak üzere iğneden ipliğe zam yağmasına neden oldu. Alım gücü zayıflayan halk, çareyi market market dolaşarak ucuz ürün bulmakta arıyor.  Halk ucuz ekmek için saatlerce kuyrukta beklemeye başladı. Sosyal medyada dolaşıma giren İstanbul Bağcılar’dan bir görüntü ise yürekleri burktu. Soğuk ve yağışlı havada uzun süre ucuz ekmek kuyruğunda sıra bekleyen yaşlı bir vatandaş kendisini bu hale düşürenlere “Hakkımı helal etmiyorum” dedi. Yaşlı adamın konulurken gözyaşı dökmesi dikkat çekti.

 

“3600 ek gösterge bekliyor”

Hükümet, birkaç seçim öncesinde sözü verdiği halde gerçekleştirilmesini sürekli ertelediği “3600 ek gösterge” vaat olmaktan öteye geçilemedi. Birçok meslek grubuna ek gelir sağlayacak düzenleme için komisyon kurulmuştu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, 2022 bütçe görüşmelerinde yaptığı açıklamada, “Teklif çalışmayı yaptık. Önümüzdeki hafta komisyonu yollayacağız. Meclis’e göndereceğiz” dedi.

Düzenlemenin yasallaşması halinde dört meslek grubunu polis, öğretmen, din görevlisi ve hemşireleri kapsayan 3600 ek gösterge ile emekli ikramiyesi ve emekli maaşı da artacak.

 

Hekimler iş bıraktı

TBMM Genel Kurulu’nda sağlık personelinin özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri içeren maddeler “yeniden görüşülmek üzere” geri çekildi. Buna tepki gösteren Türk Tabipleri Birliği (TTB) grev karar aldı. Sağlık çalışanları acil servisler dışında yurt genelinde iş bıraktı. Sağlıkçılar, “Biz artık iktidardan vaat istemiyoruz, taleplerimizin hayata geçirilmesini istiyoruz. İnsanca yaşamak istiyoruz” dediler.

TTB İkinci Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, özlük haklarında iyileştirmelerin olmaması durumunda yurtdışına giden hekim sayısının artacağı ve ülkede özellikle cerrahi gibi riskli branşlarda ameliyat yapacak hekimin bulunamayacağını vurgulamıştı. CHP İstanbul Milletvekili ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi Dr. Ali Şeker de “2002 yılında yurtdışına gitmek için belge isteyen hekim sayısı 59 iken bu sayı 2021’de bin 270’e çıktı. Giden sadece doktorlarımız değil, ülkenin sağlığı ve geleceği” diyerek iktidarı uyardı.

*******

“SİSTEM YOKLUĞU= SİYASİ KAOS”

Hüsnü Erkan (Prof. Dr.) – Ülkemizde iyi kötü işleyen; daha da iyileştirilmesi gereken Cumhuriyet dönemi içinde evrilmiş sistemlerimiz AKP’nin son döneminde yok edildi. Eğer bugün ekonomik kriz yönetilemiyorsa, çözüm üretilemiyor ve karar verilemiyorsa; asgari ücreti taraflar kendi toplu sözleşme mantığı içinde belirleyemiyorsa; kendileri yerine bir üst aklın talimatı bekleniyor ise kurumlaşmış piyasa sistemi devre dışı bırakılmış demektir. Eğer sağlık personelinin bir kesimine verilen zamlar geri çekiliyorsa; Sözde bağımsız hale gelen Merkez Bankası kendi kararlarını kendi veremiyorsa; döviz kurları çitten boşanmış atlar gibi alıp başını gidiyorsa, o ülkede kaotik işleyiş devreye girmiş demektir. Enflasyona göz yumuluyor veya önlem alınamıyorsa, bütün bu konularda uzmanlık deneyimlerine sahip kurumlar yerine bir kişi karar vermek durumunda ise, artık o ülkede kurumsal bir piyasa sistemi yoktur. Aksine tek kişi egemenliğine dayalı ve merkezden yönetimli,  sistem olma özelliği olmayan, aksine keyfi kararlara bağlı başıboş, kaotik bir işleyiş vardır. Üstelik tek egemen kişi, oy kaybediyorsa, iktidarın elinden kaydığı korkusuna kapılmış ve popülist uygulamalarla devletin parasını bu durumu değiştirmek için kullanıyorsa ve bu konularda aşırı katılık gösteriyorsa, o ülke iflasa sürüklenir ve yapılan harcamaların hepsi havaya gitmiş olur.

Türkiye’de son yıllarda yok edilen sadece ekonomik sistem değildir. Kurumsal devlet yapılanışı karar birimi olmaktan, tek kişinin aldığı kararları uygulayan bir birime indirgenmiş ise devlet sistemi ve devlet aklı ve birikimi de devre dışı kalmış demektir. Yasama, yürütme ve yargı kendi işlevlerini yerine getiremeyen konuma taşınmış ise demokratik işleyiş ve kontrol mekanizmaları yok olmuş denektir. Hem ekonomik sistemin, hem de politik sistemin devre dışı bırakıldığı bir toplumda rasyonel, bilimsel ve aklıselime dayalı toplum ve ekonomi politikaları beklemek boşunadır. Aksine tek adam yönetiminin keyfi uygulamaları bütün bu alanlarda yaygınlık gösteriyor ise;  bu denli çeşitlenmiş bir toplumsal işleyişte tek adam yönetiminin başarılı olması asla beklenemez. Üstelik eğer bu yönetimin yüz yılık, çağdaş uygarlık hedefli Cumhuriyet kurumları ile barışık olmadığı; aksine onları siyasi İslam ideolojisi yönünde dönüştürme uygulamaları içinde ise kaotik işleyiş kaçınılmazdır. Siyasi İslam ideolojisini savunurken, eğer gerçek İslami değerler en çok bu dönemde erozyona uğramışsa, bir barış dini olan İslam kültürü yerine her gün kavga, ayrıştırma ve ötekileştirme söylemi üzerine kurgulanmış bir siyaset yürütülüyor ise, o ülkede kaotik işleyişe bizzat iktidar davetiye çıkarmış demektir. Kısacası mevcut iktidarın bu topluma vereceği olumlu bir katkı şansı artık yok olmuştur. Güven bitmiştir. Devreye alınacak tüm popülist uygulamalar da geri tepmeye mahkumdur.  Toplumu bu tür kaotik ortama sürüklemiş olan bir iktidardan bu saatten sonra beklenebilecek tek aklıselim davranışı bir erken seçim olabilir. Ancak bilim, aklıselim ve rasyonellik yerine mutlak inancı,  kör inanç olarak savunan bir anlayıştan bunu beklemek de şimdilik çok zor. Anlaşılan daha büyük bir ekonomik ve toplumsal yıkımı beklemek istiyorlar.

Bu koşullarda gönül ister ki, muhalefet, iktidarın bu hatalarından ders alarak tutarlı ve yeterli alternatif doğru ekonomi ve toplumsal politikalar; özellikle ekonomik sistem, demokrasi ve toplumsal sistem politikaları üretsin. Şimdilik kıyıda köşede dillendirilen politika önerileri henüz tüm bu alanları kapsayan sistem ve toplumsal yapılanma politikaları oluşturmaktan uzak gözüküyor. Toplum ve ekonomi yönetimi sloganlarla değil; kısa, orta ve uzun dönemleri entegre olarak kapsayan sistem, kurum, yapılanma ve süreç politikalarından oluşur. Geç kalarak kaosun önüne geçemezsiniz.

******