Görünen yoksulların bedel ödediğidir

Ülkemizde yeni bir ekonomi modelinin denenmekte olduğunu görüyoruz. Başlangıçta Çin modeli, Kore modeli dendi. Sonunda bunun; dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan, “faiz sebep, enflasyon neticedir” sloganıyla hayata geçirilen, gerçek maksadını anlayamadığımız çok başka bir model olduğunu öğrendik.

Son birkaç ayda bu yeni ekonomik model denenmesinin sonuçlarını çok acı bir biçimde yaşamaya başladık. Daha başlangıçta açlık ve yoksulluk sınırının altında dar ve sabit geliri olan vatandaşımızı etkilemeye başladı. Sonunun nasıl geleceğini kestiremiyoruz… Şimdilik gördüğümüz; birileri her döviz hareketinde milyarlar kazanırken yoksul halkın bedel ödediğidir. Bu öyle bir bedeldir ki; asgari ücretin yarısı kadar aylık gelirle yaşam sürdürmeye çalışan insanlarımızı, 20-25 yıl hizmet edip “yaşa takılan” ve maaş alamadığı için hiçbir geliri olmayan, pazarlarda çamaşır satmaya, marketlerde kasiyerlik yapmaya mecbur bırakılan EYT mağduru işçi, memur, subay ve astsubay emeklilerini, ailesinin direğini yitiren şehit ailelerini, bu ekonomik tablo içinde tıbbi ortopedik araç gereç ihtiyaçları karşılanamayan gazilerimizi, esnafımızı, memurumuzu, işçimizi, çiftçimizi, karnını doyurmakta zorlanan yoksul insanlarımızı mağdur ve muhtaç hale getirmiştir.

Dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız nasıl geçineceklerini, karınlarını nasıl doyuracaklarını, ev kiralarını, elektrik-su paralarını nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünürlerken, Hazine ve Maliye Bakanımızın olaya hangi açıdan baktığını öğrendik ve umutsuzluğumuz bir kat daha arttı. Sayın Bakan; bu ekonomi modelinin başarısız olması halinde “batarsak hepimizin batacağını, vatandaşın maaşını kaybedeceğini, ama kendisinin her şeyini kaybedeceğini” söyleyerek bakış açısını açığa vurdu. Anladığımız kadarıyla; yoksul insanların gelirleri çok küçük miktarlarda olduğu için dikkate bile alınmamakta, bunların kaybı önemsiz görülmektedir. Sayın bakanın kaybedeceği milyarların yanında sözü bile edilmemesi gerekmektedir! Öyle anlaşılıyor ki sayın bakan; o önemsemediği gelirlerin açlık sınırı altında yaşayan milyonlarca insanımızın “her şeyi” olduğunun farkında bile değildir. MHP lideri Sayın Bahçeli de “Yükselen, toparlanan ve dengeye gelen Türkiye ekonomisinde olağanüstü hiçbir şey yoktur” diyerek ve gidişatı beğenmeyenleri “gafillik ve şuursuzlukla” itham ederek bakış açısını ortaya koymuştur. Bence asıl gaflet; kendisinin yaşamadığı sorunların farkında olmayanlardan, inkâr edenlerden, küçük görenlerden ve bütün yaşananlara rağmen pembe tablolar çizerek halkımızı mağdur ve muhtaç olmadığına ikna etmeye çalışanlardan çözüm beklemektir.

Bu durumda memurumuzu, işçimizi, küçük esnafımızı, emeklilerimizi, dul, yetim, şehit yakını ve gazilerimizi temsil eden bütün örgütlerin sorumluluk alması, çözüm üretmesi, tepkisini göstermesi, sorunun farkında olmayanları, görmezden gelenleri, inkâr edenleri çağdaş ve demokratik yöntemlerle uyarması gerekmektedir. Bunu yaparken; toplumsal huzurumuz, birlik ve beraberliğimiz, güvenliğimiz büyük bir hassasiyetle korunmalı, pusuda bekleyen, çıkar kollayan, durumdan fayda sağlamaya çalışan odaklara, oy hesabıyla halkımızı birbirine düşürmeye çalışanlara karşı son derece dikkatli olunmalıdır. Yönetim sorumluluğu almış olanlar ve onların yandaşları da demokratik tepkisini dile getirenlere hoşgörüyle yaklaşmalı, ne kadar sert olursa olsun eleştiri ve çözüm önerilerini teröristlik, vatan ve millet düşmanlığı olarak göstermekten artık vaz geçmeli, ekonomik sorunlarımızın birlik-beraberlik ve bütünlüğümüzü sarsacak sorunlara dönüşmesine fırsat vermemelidir.

Loading