Muhalefet partilerinin “erken seçim” çağrısına iktidar kanadı, AK Parti ve MHP’den etkili ve yetkili isimler, ısrarla seçimlerin 2023 yılı Haziran ayında yapılacağını söylüyor. Ancak, siyasetin tüm aktörleri erken seçimler üzerinden düşünüyor. Yazanların, konuşanların odak noktaları erken seçim oluşturuyor. Hamleler de seçime dönük yapılmaya başlandı. Hükümetin, birkaç seçim öncesinde sözünü vermiş olduğu halde gerçekleştirilmesini sürekli ertelediği, pek çok meslek grubuna ek gelir sağlayacak “3600 ek gösterge” başta olmak üzere yapmaya başladığı düzenlemeler erken seçim hazırlığına işaret ediyor.
Türkiye dalgalı kur rejimine geçtiği 2001 yılından bu yana dövizdeki en sert dalgalanmayla karşı karşıya kaldığı günleri yaşıyor. Dalgalı kurun “dalga boyu” toplumun tüm kesimlerini olumsuz etkilemeye başladı. TÜFE bazlı reel kur endeksi Kasım ayında 54,33’e gerileyerek 28 yıllık endeks döneminin en düşük seviyesine indi. Türk Lirası’nın, Türkiye’nin dış ticaretinde ağırlığı bulunan ülkelerin para birimleri karşısında değerini ifade eden reel kur endeksi, 2017 yılından bu yana düşüş eğilimini gösteriyor.
Anayasa’ya göre gelecek Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilli seçimlerinin 18 Haziran 2023’te yapılması gerekiyor. AKP ve MHP her ne kadar “seçimler zamanında yapılacak” dese de ülke her geçen gün bir biraz daha seçim atmosferine giriyor. Liderler miting yapmaya başladı bile. Ekonominin çok kötü olması Süleyman Demirel’in “tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur” sözünü hatırlatıyor ve muhalefetin seçim iştahı kabarıyor.
Döviz, enflasyon fırladı asgari ücret eridi. Türk ekonomisi tarihinin en zor günlerini yaşıyor. Son bir aydır hemen her gün rekorlar kıran enflasyon ve döviz kuru yüzünden halkın alım gücü eridi. Nüfusun yüzde 42,9’unun asgari ücret ile çalıştığı Türkiye’de yükselen döviz kurları sonrası alım gücü de gittikçe azalıyor. Son iki yılda artan işsizlik ve hayat pahalılığı genel refah seviyesini sert şekilde aşağı düşürürken, vatandaşlar hayat pahalılığını protesto etmek için bazı şehirlerde sokaklara inmeye başladı.
Muhalefet partileri, ekonomideki mevcut “kriz” durumunun daha fazla sürdürülemeyeceğine işaret ederek, bir süredir erken seçim çağrısı yapıyor. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise her fırsatta seçimin normal süresinde yapılacağını açıklıyor.
Ancak son dönemde yapılmaya başlanan düzenlemeler erken seçim hazırlığı olarak yorumlanıyor. Hükümet, birkaç seçim öncesinde sözü verdiği halde gerçekleştirilmesini sürekli ertelediği düzenlemeleri hayata geçirmeye başladı. Birçok meslek grubuna ek gelir sağlayacak “3600 ek gösterge” bu düzenlemelerden biri. 3600 ek gösterge sözü 2018 seçimleri öncesinde verilmişti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı açıklamasında, “Memur ve memur emeklilerinin maaşlarına yüzde 30 ile 35 arasında değişen kümülatif artış oranları ile enflasyon farklarından oluşan zam yapıldı. 3600 ek gösterge meselesi vaat olmaktan çıkarılarak toplu sözleşme maddesi haline getirildi.” denildi.
Çalışan kesime yönelik iki düzenlemenin daha yapılacağı konuşuluyor. Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) bu düzenlemelerden biri. Seçim öncesinde yasallaşacağı ifade ediliyor. Bir diğer düzenleme ise asgari ücret artışıyla ilgili. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, partisinin merkez yürütme kurulu toplantısında, komisyonda görüşülmeye başlanan 2022 yılı asgari ücret zammının “4 bin liranın altına düşürülmemesini” istediği haberleri yayımlandı.
Görünen o ki hükümet, uzun süredir adeta “unuttuğu” çalışan kesimin refah seviyesini yükseltecek düzenlemeleri hayata geçirmeye başladı. Sıra, çiftçi ve esnafın desteklemesine, işçi, Bağ – Kur emeklileri, dul ve yetimler ile gazilerin 2022 yılı zamlarına geldi. “Ağır hayat pahalılığı ve enflasyon şartlarına karşılık yapılacak destek ve zamlar ne kadar olacak” sorusunun cevabı aranıyor ve bekleniyor.
**********
“SEÇİM VE GEÇİM MENGENESİNDEKİ POPÜLİZM”
Hüsnü Erkan (Prof. Dr) – İktidar uyguladığı aklıselime, bilime, ilke, kural, kurum ve sistem mantığına aykırı ekonomi ve toplum politikaları sonucunda oldukça sıkışmış bulunuyor. Bir tarafta asla kaybetmek istemediği iktidar gücü için seçime hazırlık olacak politika uygulamalarına yönelmek istiyor. Diğer tarafta yanlış politikalar nedeniyle çöküşe sürüklediği ekonomik durum söz konusu. Bu nedenle bir yandan altı ay sonrası için, ihracat üzerinden umut pazarlamaya çalışıyor. Diğer yandan içeriği belirlenmemiş ve ülke koşullarına asla uymayan, üstelik de uygulansa bile on yıllar gerektiren hayal ürünü bir “Çin modeli “ pazarlamak istiyor.
Zira çöküşe sürüklediği ekonomik ortamda, işsizlik, enflasyon, yoksulluk ve yoksunluk, hukuksuzluk, adaletsizlik ve liyakat yoksunluğu nedeniyle çığ gibi büyüyen kitlelerin feryadı ve talepleri yükseliyor. Kısacası kendinin seçim kazanma baskısı ile kitlelerin geçim ve hayatta kalma feryadı arasında mengeneye sıkışmış bulunuyor. Bu iki yönlü baskı ortamında bir yandan elinden kaymakta olan iktidar gücünü korumak ve diğer yandan kitlelere sus payı vermek için elindeki tek seçenek, popülist bir uygulamayı devreye almaktır. Ancak bu popülizmi finanse edecek ekonomik güç ve kaynak olmadığı için yapacağı tek şey, talimatla çalışan Merkez Bankasına, talimatla para bastırmak olacaktır. Bu uygulamanın sonucu öngörmek istemediğim ekonomik çöküşün daha da kötüleşmesi şeklinde kendini ortaya koyacaktır.
Kitlelerin ekonomik feryatları artık durdurulamaz boyuttadır. Baskılanmış TÜİK verilerine göre enflasyon TÜFE de yüzde 21,31; ÜFE’de ise yüzde 55 oranına dayanmış bulunuyor. İşsizlik ise TÜİK’e göre Eylül ayında yüzde 11,7 oranındadır. Bu durumda “enflasyon artı işsizlik” oranlarından oluşan “Sefalet endeksi” bu veriler ışığında yüzde 33; ancak reel piyasa verileri dikkate alındığında ise kesinlikle yüzde 50’nin üzerinde değerlere ulaşmış bulunuyor. Uygulanan yanlış politika ile kısa sürede ikiye katlanan döviz kurunun yarattığı baskı yüzünden çiftçi; ilaç, gübre ve yem fiyatlarına yetişemiyor. Bu nedenle tarım çöküşte. Esnaf, eriyen orta tabaka ve yoksullaşma yanında her gün tırmanan fiyatlar nedeniyle umduğu talebi bulamıyor. Bulsa sattığı ürünü yerine koyamıyor. Sabit gelirli olan işçi, memur ve emekli; enflasyon, pahalılık ve her gün yükselen fiyatlar karşısında artık geçinemiyor.
Yoksulluk ve yoksunluğa sürüklenmiş durumda. Yaşanan bu güçlü çöküşte, kitlelerden yükselen tüm bu destek ve taleplerin yeterli düzeyde karşılanması mümkün olmayacaktır. Ancak iktidar seçimi düşünerek belli düzeyde bir artışı, olabildiği kadar, göze almaya çalışacaktır. Herkese bir mavi boncuk dağıtma gayreti, Yaz aylarına kadar taşıyabilirse yaz aylarında seçim gündeme gelebilecektir. Böylesi bir ortamda ücret ve maaş artışları konusunda kesin bir rakam vermek kehanet olur. Ancak yoksullaşan sabit gelirlilerin durumunu seçime kadar kısman sakinleştirebilen bir düzeyde tutmaya gayret edilecek gibi gözüküyor. Bu oran ekonomik olarak yeniden değerlendirme oranının üstüne çıkmayacaktır. Esnafa ve diğer bazı kesimlere sadece uygun koşullarda kredi seçeneği sunulmakla yetinilecektir.
Ancak para basarak yaratılacak bu sahte refah artışları, bir yandan enflasyon ve diğer yandan kur artışlarının yol açtığı girdi artışları (örneğin; petrolden, ilaç, gübre ve benzeri) nedeniyle kısa sürede eriyecektir. Kısacası bu iktidarın, yıprattığı toplumsal değer, kural, kurum ve uyguladığı yanlış toplumsal ve ekonomik politikalar nedeniyle köklü bir güven bunalımına girmiş bulunuyor. Alacağı önlemler çözüm olmayıp, kısa sürede buharlaşacaktır. Kalıcı olabilecek tek doğru çözüm, en kısa sürede seçime giderek, güven duyulacak yeni bir iktidar seçeneğinin yaratılmasında yatıyor.