Kendi kendimize dar bir boğazın içinde çabalayıp duruyoruz. Glasgow’da önceki hafta yaşananlar, dünya medyasını bilmem ama Avrupa televizyon ve gazetelerinde iki hafta manşetlerden inmedi.
Bizde ise, nedense Glasgow’dan söz eden pek çıkmadı. Oysa Dünya liderlerinin katıldığı Glasgow’daki İskoç Etkinlik Kampüsü’nde gerçekleşen 26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı “Dünya için son şansımız” olarak tanımlandı. İngiliz çevreci ve belgesel yapımcısı David Attenborough ve iklim aktivistiGretaThunberg gibi dünyaca tanınan çevreciler, Microsoft ve Unilever gibi uluslararası dev şirketler, ve sivil toplum kuruluşlarının da yer aldığı zirvede Ağustos ayında yayınlanan, insanlığın iklim üzerindeki etkisinin bir gerçek ve dolayısıyla da bir dönüm noktasında olduğuna dikkat çeken ve “insanlık için kırmızı alarm” olarak nitelendirilen Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin raporunun yayınlanması Zirveye başlamadan önce ayrı bir önem kazandırmıştı.
Dünya liderlerinin iklim değişikliğine karşı atacakları yeni adımların şekillendiği Zirvede iklim değişikliğinin sel, yangın ve kuraklık gibi sonuçlarının yol açtığı zararlara en açık ülkelerin yoksul ülkeler olduğu vurgulandı. Az gelişmiş olan bu ülkeleri temsil eden grubun sözcülüğünü yapan Butan Hükümet Temsilcisi Sonam Puntşo Wangdi; sanayi ülkelerini sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar yarı yarıya azaltmaya ve mali yardımlarla ilgili taahhütlerini yerine getirmeye çağırdı ve “Artık daha fazla bekleyemeyiz” diyerek gruba dahil 46 ülkede toplam 1 milyar insanın yaşadığını belirterek bu ülkelerin küresel emisyonların sadece yüzde 1’inden sorumlu olduğuna işaret etti. Sözcü Wangdi konuşmasında “İklim krizine en az katkıyı yapan biziz. Ama aynı zamanda her gün iklim değişikliğinden etkileniyoruz. Bizler burada alınacak kararlara bağımlıyız” ifadelerini kullanmıştır. Sanayi ülkelerinin az gelişmiş ülkelere taahhüt ettiği yılda 100 milyar dolarlık hedefe hâlâ ulaşılamamasını da eleştiren Wangdi yardımların “çok az miktarda ve çok geç” geldiğini de belirtti. Wangdi’nin yanı sıra Kenya Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta ise konuşmasında “Yeni sözler vermeden önce eski sözlerinizi tutmaya başlayın” diyerek konuya dikkat çekti.
İki küçük paragrafta özetlemeye çalıştığım iki yüz ülkenin katıldığı İklim Zirvesi’nde iki de Türk vardı. Biri Ekrem İmamoğlu, diğeri Tunç Soyer.
Ama biz, hiçbir şeyin farkında olmadığımız gibi bu iki önemli katılımın da farkında olamadık.
Türkiye’den ülkemizi temsilen zirveye katılan Ekrem İmamoğlu, katıldığı Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu tarafından düzenlenen Sıfır Emisyon (Raceto Zero) başlıklı panelde “İstanbul’un depreme dayanıklı hale getirilmesini, sadece İstanbul’un ve Türkiye’nin geleceği açısından değil, tüm kıta açısından hayati kabul ediyoruz. Bu konuda global bir dayanışma gereği vardır” şeklinde bir konuşma yaparak, İstanbul’un Türkiye’de C40’a üye tek şehir olduğunu da vurguladı. “Kentlerin iklim değişikliği sorununda hem fail hem mağdur olduğu bir dünya düzeninde yaşıyoruz” diyen ve dünya nüfusunun çok büyük bir oranda kentlerde yaşadığına dikkat çeken Ekrem İmamoğlu, “Biz, bu süreçte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak, kentimizi vatandaşlarımız için çok daha güvenli hale getirmeyi öncelikli görev olarak kabul ediyoruz” dedi.
İstanbul’un, üzerinde yaşadığımız gezegenin benzersiz şehirlerinden biri olduğuna da dikkat çeken İmamoğlu, “Ama İstanbul, aynı zamanda yeryüzünde en yüksek deprem riski taşıyan lokasyonlardan birinde yer alıyor. 16 milyonluk nüfusuyla, Avrupa’nın en büyük kenti olan İstanbul, jeopolitik olarak çok stratejik bir noktada bulunuyor. Her şeyden önce Türkiye’nin sanayi üretiminin yarısı, İstanbul ve civarında yer alıyor. Ayrıca başta Avrupa Birliği ve Amerika olmak üzere, pek çok ülkenin doğrudan yatırımları da İstanbul’da bulunuyor” diyerek İstanbul ile ilgili bilgileri paylaştı.
Moderatörlüğünü Dünya Yeşil Binalar Konseyi BaşkanıCristinaGamboa’nın yaptığı ve aralarında Brezilya Minas Gerais Valisi RomeuZema ve Dünya Yeşil Bina Konseyi Afrika Bölgesel Ağı Başkanı Elizabeth Chege’in de olduğu panedelki konuşmasında ise İmamoğlu ayrıca İstanbul’da afetlere hazırlık ve iklime bağlı kentsel dayanıklılığın artırılması kapsamında, 2 yılda yaptıkları çalışmaları 3 başlık altında özetledi. Bu başlıkları; durum tespiti, eylem ve seferberlik planı, fiziki dayanıklılığın artırılması olarak sıralayan Ekrem İmamoğlu, Zirve’de dikkat çeken şahsiyetler arasında yer aldı.
Ayrıca gene Ekrem İmamoğlu, panel sonrasında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri AntónioGuterres ile bir yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirdi ve Londra Belediye Başkanı Sadık Khan ile de ikili bir görüşme yaptı.
26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı kapsamında Glasgow Belediye Meclisi’nde konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ise “Başka Bir Tarım Mümkün” vizyonuyla yaptıkları çalışmaları anlattı.
İzmir’de 2022’de düzenlenecek TerraMadre Anatolia’ya katılım çağrısı da yapan Tunç Soyer, “Türkiye’nin tek zeytin ve zeytinyağı fuarı Olivtech’inTürkiye’de ilk kez 2022 yılında düzenleneceğini ve TerraMadre Anatolia gibi uluslararası fuarlarla küçük üreticilerin doğrudan ihracatçı olmalarını mümkün kılacaklarını gündeme getirdi. Gene Tunç Soyer küçük ölçekli işletmeleri iklime dayanıklı ve adil gıdalar üretebilmeleri için desteklemeye devam edeceklerini de anlattı. Üreticilerin emeklerinin karşılıksız kalmamasını, onları desteklemeyi vesektörü güçlendirmeyi hedeflediklerini de sözlerine ekleyen Soyer, “Böylece yoksullukla her adımda dayanışma içinde mücadele edeceğiz” mealinde bir bildiri sundu.
Başkan Soyer ayrıca İzmir’de iklime dayanıklı gıda vizyonu kapsamında uyguladıkları iki önemli projeden de söz etti. Halkın Bakkalı adıyla tarımsal kalkınma ve üretim kooperatiflerinin ürünlerini pazarlayabildiği, vatandaşların sağlıklı, uygun fiyatlı adil gıdalara ulaşabileceği ortak bir satış alanı oluşturduklarını vurgulayan Soyer, yerel üretici pazarlarıyla da İzmir’in dört bir yanından gelen köylü ve çiftçiyi her hafta düzenli olarak İzmirliler ile aracısız buluşturduklarını anlattı.
Edinburgh’ta İskoçya Parlementosu’nda üst düzey katılımla yapılan Yasama Zirvesi’nde yaptığı konuşmada ise Tunç Soyer, iklim stratejileri konusunda yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde çok katmanlı işbirliğinin önemine değindi. Bu zirvede insanlığın önemli bir yol ayrımında olduğuna dikkat çeken Tunç Soyer “Birleşmiş Milletler’in kuruluşundan 75 yıl, Stockholm Çevre ve Vancouver Habitat konferanslarından 50 yıl, Dünya Zirvesi’nden 30 yıl sonra ve hatta Paris Anlaşması’ndan beş yıl sonra nerede olduğumuz konusunda gerçekçi olalım. Zorluklar katlanarak artarken, çözümlerimiz kademeliydi. Son iki yıllık COVID-19 pandemisi bize bir gerçeği hatırlattı: 21. yüzyılın dünyasında kentler arasında işbirliği olmazsa küresel zorlukların üstesinden gelemeyiz. Gerçekten de beş yıl önce Paris Anlaşması, yerel yönetimlerin katılımının önemini kabul ederek küresel iklim eyleminde yeni bir dönem başlattı. Burada Glasgow’da şimdi bunu pratiğe dönüştürmenin zamanı geldi” dedi.
İzmir’i temsilen dört oturumda konuşma yapan Tunç Soyer, “Yakın zaman öncesine kadar şehir ve doğa zihinlerimizde birbirinin zıttı olarak görülüyordu. Şehir, hızlı, kabuğuna çekilmiş, kendi kültürünü yaratmış, evlerin, tiyatro ve sinemaların, beton yolların, fabrikaların oluşturduğu meskûn bir alandı. Doğa ise uzaktaydı. Birçoğumuz için doğa sadece belgesellerde yaşıyordu. İzmir’de bu durumu tersine çeviriyoruz. İklim kriziyle mücadele için kentsel ve kırsal alanları bir bütün halinde planlıyoruz.” diye görüşlerini özetledi.
Kısa fırça darbeleriyle özetlediğim konuşmalarıyla hem Ekrem İmamoğlu hem de Tunç Soyer, iki yüz ülkenin bir araya geldiği çağımızın gündemi olan “İklim” konusunda ülkemizin deyimi gerekirse yüzünü ağartmışlardır.
Yurt dışında başarıya imza atmanın zorluğunu ve böylesine önemli ve çaplı olayları yaşayan ve bilen biri olarak Ekrem İmamoğlu’nun ve Tunç Soyer’in başarılarından söz etmeyi gerekli gördüm.
İki Başkana da tebriklerimi sunuyorum.