‘Sünger şehirler ya da 15 dakikalık şehirler artık konsept değil gerçek’

EGEV ve Özgencil Grup iş birliği ile düzenlenen 5. Ege Ekonomik Forum’un 11 Kasım saat: 15:00’deki ‘Yeni Nesil Kentler’ Konsepti Nasıl Bir Gelecek Hazırlıyor?’ başlıklı paneli Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği oturum sponsorluğunda düzenlendi.

BM Habitat verilerine göre dünyada şehirlerin, gezegen yüzeyinin sadece yüzde 2’sini kaplamasına rağmen sera gazı emisyonlarının yüzde 70’inden sorumlu olduğunu, dünya enerjisinin yüzde 66’sını tüketirken atıkların yüzde 70’ini ürettiğini belirten ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karabağlı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir başka ifadeyle, yeşil dönüşüm bakımından hem sorun hem de çözüm olarak merkez üssü yine şehirlerdir. Bu noktada “Yeşil Kentler Konsepti” önem kazanmakta ve nasıl hayata geçirileceği ve yaygınlaştırılacağı konusunda hem merkezi hem de yerel düzeyde bütüncül, kapsamlı ve kapsayıcı bir yaklaşımla planlama yapılması gerekmektedir. Kentlerde sera gazlarının azaltılmasından su kaynaklarının yönetimine, yağmur sularının doğru kullanılmasından kirli su akışının azaltılmasına, insan yerleşimlerinin planlanmasından enerji kullanımına, iklim değişikliği verilerinin şehir planlarına eklemlenmesine kadar, ihtisaslaşmayı gerektiren pek çok farklı alanda kentlerin özelliklerine, sosyo-ekonomik durumlarına göre tedbirlerin belirlenmesi, kaynak ayrılması ve iyi uygulamaların çoğaltılması geleceğimizi şekillendirecektir. Artık gelişmiş toplumlarda giderek “Sünger Şehir”, “15 Dakikalık Şehir” projeleri hayata geçirilmeye başlanmıştır.”

Son dönemde Türkiye’de de, atık yönetimi, çevre denetimi, çevresel gürültü, doğal ve tarihi koruma, hava kalitesi, bisiklet yolları, sürdürülebilir yeşil bina ve enerji verimliliği gibi konuların hem gündemde olması hem de çeşitli düzenlemelerde yer aldığının bir gerçek olduğunu hatırlatan Karabağlı, “Ancak, bu konularda zihinlerde dönüşümün sağlanması, çocukların ve gençlerin bu bilinçle yetişmeleri, iyi uygulamaların çoğaltılması ve geliştirilmesi için öncelikle farkındalığın artırılması şarttır.  Bir zihniyet dönüşümü ile birlikte kentsel gelişmenin yeniden tanımlanması ve planlanması gerekmektedir. Esas itibarıyla temel amaç, dünyamızın içinde bulunduğu tehditler karşısında yaşam kalitesinin artırılmasıdır. Artık “yaşam kalitesi” kavramı, insanlığın ortak değeri haline gelmiş ve toplumlararası gelişmişlik kıyaslamasının temel göstergeleri arasına girmiştir.” dedi.

Yeni Nesil Kent Sistemlerinin Dizaynı, Yeni Neslin Beklentileriyle Uyumlu Olmalı 

ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karabağlı’nın açılış konuşmasının ardından; Dünya Gazetesi Yöneticisi Hakan Güldağ moderatörlüğünde Şehir Plancısı& Kentsel Strateji Kurucu Ortağı A. Faruk Göksu, Turner International Türkiye Direktörü ve ÇEDBİK – Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Sami Kılıç, EGEV Yönetim Kurulu Üyesi Fadıl Sivri, BPIE- Avrupa Bina Performans Enstitüsü Berlin Başkanı Dr. Sibyl Steuwer ve KENTSEV – Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Sur sürdürülebilir bir yaşam için yeni nesil kentlerin nasıl olacağını detaylandırıldı.

Kovid-19 pandemisi sonrası iklim değişikliğinden karbon salınımına kadar pek çok kavramın artık politikacılar ve karar vericiler tarafından hayata geçmek üzere ele alındığını, gündemlerinde yer aldığını belirten Şehir Plancısı & Kentsel Strateji Kurucu Ortağı A. Faruk Göksu, “Artık konuşmaktan yapmaya geçiyoruz. Kovid-19 pandemisi bu mesajı verdi. Pandemiyi bir sağlık sorunu olarak ele aldığımızda hiçbir şeyi çözemeyeceğimizi gördük. Eğer pandeminin mesajını bir sistem tasarımı ya da krizi olarak alırsak daha farklı bir dünya ve kentler yaratabileceğimize inanıyorum.” sözleri ile pandeminin asıl etkilerine dikkat çekti.

Pandemi ardından insanlığa kalan şeylerin sağlık, eğitim ve ekonomik sistemlerin çökmesi olduğunu vurgulayan Göksu, asıl sorulması gereken sorunun sistemlerin nasıl tasarlanacağı ve buna verilecek cevap olduğunu söyledi. Göksu, şöyle devam etti:

“Kentlerimizin de kendine özgü sistemleri var. Kentsel sistemler. Ancak tüm dünya şunu tartışıyor. Kentsel sistemleri, doğa sistemlerini yeniden keşfederek nasıl tasarlayabiliriz? Kentsel sistemlerini, iklim değişikliğini, yeni neslin beklentilerini ve yeni nesil ekonomileri dikkate alarak nasıl tasarlayabiliriz? Burada karşımıza şu çıkıyor. Yeni nesil kentleri, yeni nesil ile konuşma gerekliliği… Çünkü yeni nesil kentler dediğimiz 2030 ila 2050 aralığını bahsediyoruz. Yeni neslin ne istediğinin yanıtı ise oldukça basit: Daha iyi, doğa ile barışık bir yaşam… Açık yönetim istiyor. Ortak karar alma süreçlerine katılım istiyor.”

Bakanlığın İsim Değişikliği, İklim Değişikliğiyle Mücadelede Dünyaya Güçlü Bir Mesaj

Gayrimenkul sektörünün karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 40’ından sorumlu olduğunu hatırlatan Turner International Türkiye Direktörü ve ÇEDBİK – Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Sami Kılıç, “Paris Anlaşması’nın karbon emisyonlarının azaltılması yönündeki hedefleri, gayrimenkul sektöründeki iş yapış biçimlerini, sunulan ürünlerin özelliklerini ve enerji kullanım alışkanlıklarını etkileyecektir.” dedi.

Paris Anlaşması öncesinde “olsa iyi olurdu” yaklaşımının artık bir şart olarak hayatımızda var olmaya başladığını vurgulayan Kılıç, “Yeşil binalar ve yeşil inşaat malzemeleri uzun bir süredir Türkiye’nin gündemindeydi. Paris Anlaşması’nın kabulü ile bundan sonraki dönemde özellikle ülkemizde yeşil binalar ve yan endüstrilerdeki gelişim ivmelenerek artmasını bekliyorum” sözleri ile Türkiye’nin bu alandaki gelişimine işaret etti. Kılıç, sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye yaklaşık 10 seneden fazla bir süredir Avrupa’da yeşil binalar açısından ilk sıralarda. Dünya Yeşil Binalar Konseyi listesine bakınca ülkemizdeki son dönemde bu alandaki ivmelenmeyi görebiliyorsunuz. Ancak bina stoğunun çok fazla olması, rakamları çok küçük gösterebiliyor. Hala yeşil bina sertifikası alan bina sayımız binin altında. Küçük ölçekli bir ülkede bu çok büyük bir rakam ancak Türkiye için maalesef çok yeterli değil”

Yeni ismiyle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelesini uluslararası platforma resmi olarak taşıdığının bir göstergesi olarak yorumlayan Kılıç, bu sayede Türkiye’de ihracattan ithalata birçok alanda uyum adımları atılacağını, Bakanlığın isminin geliştirilmesinin ise dünyaya bu alanda verilen olumlu bir mesaj olduğunu söyledi. 

Sünger Şehirler Yaklaşımı Türkiye’de Tam Anlamıyla Uygulanabiliyor Mu?

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin 11. maddesi olan “Sürdürülebilir Şehirler ve Yaşam Alanları” Türkiye’nin uzun zamandır konuştuğu bir konu olduğunu belirten EGEV Yönetim Kurulu Üyesi Fadıl Sivri, “Pandemi etkisi, iklim değişikliği tamlamasının iklim krizi tamlamasına dönüşmesi ile birlikte yaşadığımız felaketler ve tarımsal kayıplar, su konusundaki hassasiyeti daha da artırdı. Bu konudaki sorunların önümüzdeki 5 yıl içerisinde daha da vahim bir noktaya gelmesi söz konusu.” sözleri ile su krizinin gelecek potansiyeline dikkat çekti.

Bu konuda artık somut adımlar atmaya ve hem yerel hem de merkezi yönetimleri ciddi şekilde düşünmeye sevk ettiğini belirten Sivri, sözlerine şöyle devam etti:

“5-6 yıllık geriden gelen tepki süresi bu. Çünkü 2015 yılındaki Paris İklim Anlaşması’nda bunlar net bir biçimde tarif edildi. Fakat artık somut adım atılma zamanı olduğu kabul ediliyor. Peki neler yapılabilir? Burada öncelikle su konusunda sünger konseptinden bahsedildi. Uzun zamandır konuşulan fakat şehir plancılığına veya belediyeciliğine entegresi, uygulama anlamındaki bazı zorluklar sebebiyle zaman aldı. Hâlâ da alıyor. 2018 yılında çıkan bir yönetmelikle özelikle büyük binaların çatılarında yapılacak su hasadı ile buradan toplanan suyun yeniden kullanımı ile ilgili bir yönetmelik mevcut. Fakat sünger şehirler fikri bunun çok daha ötesinde olan bir kavram. Burada yollardaki suyu emen özel malzemelerin kullanılmasından, kentler içerisindeki tüm yeşil alanların öne çıkaran tüm bölgelerinde suyu toplama niteliğine sahip özel filtrasyon sistemlerinin kullanılmasına geniş uygulamaları barındırıyor. Bununla birlikte su tüketimini azaltma amaçlı farkındalığın da oluşturulması oldukça önemli.”

Yapıların Karbonsuzlaştırılması Küresel Bir Konu

AB ve üyeleri ile birlikte bina performansları üzerine çalışan bir kurum olduklarını belirten Avrupa Bina Performans Enstitüsü Berlin Başkanı Dr. Sibyl Steuwer, “Uzun süredir binaların karbon emisyonlarını azaltmak için çalışıyoruz. Bir süredir devam eden bu süreç artık daha çok dikkat çekmeye başladı. Çünkü binalar artık hali hazırda enerji geçişinin bir merkezi haline geldi. Bu nedenle de binaların karbon emisyonu yüksek. Bu da yapıların karbonsuzlaştırılması yönünde bir irade beyanına duyulan ihtiyacı gösteriyor.” sözleri ile binaların karbon emisyonunun yüksek olmasının küresel bir sorun olduğunun altını çizdi.

Binaların karbonsuzlaştırılması için bütünsel bir yaklaşım izlenmesinin olmazsa olmaz olduğunu belirten Steuwer, hem yapılar hem de genel anlamda karbonsuzlaşma hareketinin isminin konmadan Berlin’de emisyon azaltıcı adımları teşvik edildiğini söyledi. Steuwer, sözlerine şöyle devam etti:

“Pandemi sırasında birtakım şeyleri görmeye başlamıştık. Berlin’den bahsedersem, pandemi sırasında Berlin özellikle bisikletlerle bağlantı kurdu, bisiklet yoları daha güvenli ve iyi hale getirildi. Bisiklet deneyimini artırmak için şehir içerisinde çeşitli dönüşümler yapıldı. Bu belki de şehrin daha sağlıklı hale gelmesi için atılmış küçük bir adımdı. Ve burada önemli olan hususlardan biri politika tarafı elbette. Bu binaların girişine bakınca farklı bir planlama yapılması gerekiyor. AB bugün devletlerden şunu bekliyor: Uzun vadede renovasyon planları yapılması…”

Türkiye’de Yapılarda Dönüşüm, Kamu Öncülüğünde Devam Ediyor

Bütüncül planlamadan ödün vermeden işin akıcılığını sağlamanın olmazsa olmaz olduğunu belirten Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Sur, “1950’lerde ilk izlerini gördüğümüz, 1960’larda ve 1970’lerde hızlanan sanayileşme ile kentler, ihtiyacın gerisinde kalmasına yol açtı. Bu nedenle de kentlerde planlama, yerleşim alanı açısından önemli hasarlara neden oldu. Sonrasında yanlış yapılanı düzeltmek daha büyük bir emek gerektirdi. Ancak bu anlamda olumlu adımlar atıldığını söyleyebiliriz.” sözleri ile şehir planlaması ile ilgili sorunların çözülmeye başladığını belirtti.

Geçen seneden bu seneye dönüp bakıldığında kamunun kararlı duruş sergilemesi, özel sektörü ile iş birliği sonucunda özellikle kentsel ve yeşil dönüşümde adımlar atıldığını belirten Sur, sözlerine şöyle devam etti:

“Kamu tarafının giderek işin içine daha çok girdi. Özellikle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın atmış olduğu son adımlarla kentsel dönüşüm bireysel bazda da özendirildi. Burada düşük faizli, geri ödemesi daha uzun kentsel dönüşüm odaklı kredi teşvikleri ve vergi teşvikleri işin önünü açmaya başladı. Ve, uzun yıllar sonra yeşil bina sertifikası Bakanlık tarafından devreye alındı.” 

2050’ye kadar dünyadaki kentli nüfusun yüzde 70’leri aşması beklendiğini hatırlatan Sur, yaklaşık 6,5 milyarlık bir nüfusun kentte yaşamasının öngörüldüğünü belirtirken, “Önümüzdeki 30 yıl içerisinde kentsel nüfusun bugünün neredeyse iki katına ulaşacak. 3,5 milyardan 6,5 milyara doğru seyredecek.

Sadece 100 vatlık ampulün üretiminde bile 20 bin ton toprağın yer değiştirdiği bir hareketin söz konusu olduğunu dikkate alırsak, dünya üzerinden nasıl büyük bir değişim olacak hayal etmek kolay değil. Çünkü mavi gezegenimizin absorbe etme kapasitesi, kendini yenileyebilme kapasitesi, kirlenmenin ya da tüketim hızının çok daha gerisinde kalıyor” dedi.

Loading