Alper Kalaycı… Kısa adı ENSİA olan Enerji Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı…
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Kalaycı, 1998-2001 yılları arasında Türkiye’nin ilk rüzgâr enerjisi santrallerinin montaj ve bakım işlerinde görev aldı. 2001 yılından bu yana, AERO Rüzgâr Endüstrisi A.Ş şirketinde görev alan Kalaycı, 2009 yılından bugüne ise şirketin Genel Müdürlük görevini yürütüyor. Kalaycı, İzmir Torbalı’da bulunan rüzgâr türbini beton kulesi üretimi yapan WEC Kule şirketinin de Genel Müdürü…
Enerji Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan ve beş yıl boyunca Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Kalaycı, Mart 2021’den bu yana derneğin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini sürdürüyor.
Sivil toplum kuruluşlarında etkin roller üstlenen Kalaycı, Deniz Üstü Rüzgâr Enerjisi Derneği (DÜRED), Ege Serbest Bölgesi İş Adamları Derneği (ESBİAD), Kompozit Sanayicileri Derneği ve Batı Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Federasyonu’nun (BASİFED) Yönetim Kurullarında görev alıyor. Alper Kalaycı ayrıca; Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın (EBSO) 31. Plastik Komitesi, İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yenilenebilir Enerji Komitesi ve Makine Mühendisleri Odası İzmir Şubesi bünyesinde düzenlenen İzmir Rüzgâr Sempozyumu’nun Yürütme Kurulu üyeliklerini de yapıyor.
İzmir’in rüzgâr enerjisinde açık ara Türkiye’nin lider şehri olduğunu belirten Kalaycı, “elektrik altyapısı yapıldığı takdirde Çeşme Yarımadası’nın güney bölgesinde çok büyük potansiyel var. Sonsuz boş araziler var. O bölgede şu an yapmış olduğunuzun 4-5 katını yapabilirsiniz. İzmir kapasitesinin yüzde 10’unu bile kullanmıyor. Daha yapacağımız çok şey, alacağımız çok yol var” diyor.
Elektriği tüketimin olduğu yerde üretmek gerektiğinin altını çizen Kalaycı, “Evinizin balkonuna, yazlığınızın çatısına, sitenizin otoparkının üzerine ve daha pek çok yere güneş paneli koyabilirsiniz. Sadece izin süreçlerinin kısa kolay ve minimum maliyetli olması lazım. O zaman çatı üstü pazarı patlayacak. Yüz binlercesi yapılabildiği zaman, kömür santrali, nükleer santral gibi büyük yatırımlar yapmadan elektrik üretimini sağlıyor olacağız. Güneş enerjisi tabana yayılmaya çok daha müsait bir kaynak ve bunu başarabilirsek, o zaman bizi kimse tutamaz” ifadelerini kullanıyor.
Kalaycı’ya göre, “Dalgalı döviz kurları Türkiye’ye gelecek yabancı yatırımcıların gözünü korkutuyor. Yabancı yatırımcı güven ve istikrar ortamı istiyor. Türkiye’ye geldiği zaman bu dalgalanmaları görünce çekinceli davranıp uzak durabiliyor.”
ENSİA Başkanı Alper Kalaycı ile derneğin projelerini, Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelini, İzmir tablosunu, hayata geçirilen çalışmaları, yapılması gerekenleri ve dahasını konuştuk.
“Sanayi tarafı istihdamı yarattığı için çok önemli”
ENSİA neden var, neler yapıyor, ana hedefi nedir?
ENSİA, yenilenebilir ve temiz enerji sektörünün tüm bileşenlerinde yer alan ana ve yan sanayici şirketler ile birlikte EPC, mühendislik ve danışmanlık hizmetleri veren şirketleri çatısı altında toplamak amacıyla 2016 yılında kuruldu. Vizyonumuzu “Türkiye’yi yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanında ekipman, teknoloji ve proje üreten uluslararası bir merkeze dönüştürmek” cümlesi ile açıklıyoruz.
Merkezimiz İzmir’de olmasına rağmen; İstanbul’dan Ankara’ya, Adana’dan Malatya’ya, Mersin’den Aydın’a kadar pek çok ilde konuşlu kurumsal üyelerimiz bulunuyor. An itibarıyla ENSİA üyelerinin sağladıkları istihdam 30 binin üzerinde.
Sizin de takip ettiğiniz gibi küresel ısınma, orman yangınları, sel felaketleri geçmiş yıllarda nadiren gündeme gelirken şu an gündemin baş konusu haline geldi. Yaşlı dünyamız bu hırpalanmaya daha fazla dayanamıyor. Paris Anlaşması’nın TBMM’de onaylanması, Yeşil Mutabakat konusu… Artık Avrupa’ya ürün satmak isteyen sanayiciler belirli bir karbon emisyonu değerinin altında kalmak ve bunu kanıtlamak zorunda. Karbon ayak izinin düşürülmesi gerekiyor. Artık herhangi bir şey ürettiğiniz zaman dünyayı daha az kirletiyor olmanız ve dünyayı daha az kirlettiğinizi de kanıtlamanız gerekiyor. Bunların hepsi dönüyor dolaşıyor, yenilenebilir enerjiye geliyor. Doğal kaynakları olabildiğince fazla kullandığımız zaman elektrik üretirken doğaya karbon salınımı yapmayacağız. O yüzden biz yenilenebilir enerji konusuna odaklı bir derneğiz. Yenilenebilir enerjinin tüm disiplinlerini; Rüzgâr, Güneş, Jeotermal, Biyokütle ve Dalga enerjisini kapsıyoruz ve işin sanayi tarafına ciddi şekilde ağırlık veriyoruz.
Rüzgâr türbinlerini kurarken ekipmanların olabildiğince fazlası ülkemizde üretilsin istiyoruz. Güneş enerjisi santrali kuralım ve ülkemize maksimum katma değeri oluşturmaya çalışalım. Yurtdışından ürünü getirip kurmayı değil, oradaki ekipmanların olabildiğince fazlasının ülkemizde üretilebiliyor olmasını hedefliyoruz. Alt yapının oluşuyor olmasını, daha sonra bu altyapı sayesinde o ürünlerin dünyaya ihraç edilebiliyor konuma gelmesini amaçlıyoruz.
Projelerimizin amacı, özellikle sanayicimizi sektöre adapte etmek, sektörde olanları geliştirmek, yurt dışına açılmalarını sağlamak, sektöre girmek isteyenleri sektörün içine alıp, pazar yaratmak ve onlara sektörü tanıtmak, sonrasında da onların yurt dışına mal satabiliyor olmasını sağlamak. Sanayi tarafı çok önemli, çünkü sürdürülebilir istihdamı sağlayan taraf orası. Bir rüzgâr türbini, güneş paneli kurulduktan sonra işletme aşamasında iş gücü isteği çok az. İşsizlik rakamlarımız iyi değil, genç işsizliğimiz çok yüksek. Çok küçük şirketlerin palazlanması, sektörde katma değerli ürün yapması sonucu yüksek istihdamın ortaya çıkmasını amaçlıyoruz.
Başkanlık döneminizde hayata geçirdiğiniz, süregelen ve ajandanızda yer alan projeleri paylaşır mısınız?
Benden önceki başkanımız Hüseyin Vatansever döneminde başlangıcı yapılan ve Sanayi Bakanlığı tarafından desteklenen Avrupa Birliği Projemiz var. İzmir Kalkınma Ajansı ile beraber paydaşı olduğumuz Best For Energy projesi, 36 aylık bir zaman dilimini kapsıyor. Pandeminin tam ortasında, Haziran 2020’de başlangıcını yaptık ve hızla ilerliyoruz. 13-15 Ekim tarihlerinde 20 kurumsal firmamızı Antalya’daki EIF Enerji Fuarı’na götürdük. Firmalar orada hem kendilerini temsil ettiler ve ürünlerini tanıttılar hem de yerli ve yabancı birçok firma ile görüşme şansı yakaladılar. İYTE, Ekonomi Üniversitesi ve Yaşar Üniversitesi ile işbirliği protokollerini imzaladık. Bu protokoller kapsamında da fikirlerin yarıştırıldığı etkinliklerimiz oluyor. Bu projede herhangi bir yaş sınırlamamız yok, yeter ki insanlar fikirlerini ortaya koyabilsin. Diğer üniversitelerle de benzer işbirlikleri gerçekleştireceğiz. Mart ayında İstanbul’da yapılacak olan Enerji Fuarı’na yine sanayicilerimizi götürüp işbirliklerini geliştirmelerine imkân sağlayacağız. 2022 yılı Mayıs ayında İzmir Fuar Merkezi’nde düzenlenecek Deniz Üstü Enerji Teknolojileri Fuarı’nın stratejik partneriyiz. Deniz üstü konusunda Türkiye’nin ilk fuarı olacak ve İzmir’de düzenlenecek. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’yi deniz üstü RES’te ekipman üretimi üssü haline getirmek için çaba gösteriyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer ve ekibi ile yakın mesaimiz var. 2022 sonbaharında İzmir’de büyük bir yenilenebilir enerji fuarı düzenlemeyi planlıyoruz. Tüm yenilenebilir enerji kaynaklarının bir araya geleceği güzel bir fuarın İzmir’e büyük katma değer sağlayacağını düşünüyoruz. GENSED ile beraber yürüttüğümüz bir projemiz var. Güneş enerjisi ile ilgili farklı uygulamalar gördüğünüz, çatı uygulaması, zemin uygulaması, büyük santraller uygulaması, güneşi takip eden, havuzun üzerinde yüzen panellerin olduğu uygulamaların yer aldığı bir yapı düşünüyoruz. Öğrencilerin teknik olarak tüm uygulamaları görebileceği, teknolojiyi takip edebileceği, dokunabileceği bir proje üzerine çalışıyoruz. İzmir’de herkesin ulaşabileceği bir noktada hayata geçirmek istiyoruz.
“Yeni YEKDEM mekanizmasında finans bulmak zorlaştı”
Yenilenebilir enerji anlamında devlet tarafından enerji sanayicilerine yeterince destek veriliyor mu?
Destekleme mekanizmaları var. Mesela 2005 yılında Yenilenebilir Enerji Kanunu devreye girdi. Çok güzel bir çalışma ve kanundu. Bu kanun sayesinde yenilenebilir enerji kaynakları desteklendi. Günün sonunda herhangi bir şey yapmak istediğiniz zaman, (Bu rüzgâr türbini santrali, güneş enerjisi santrali olabilir) sizin finansı bulabiliyor olmanız lazım. Finansı bulmak için de garanti gelirinizi ibraz edebiliyor olmalısınız. Geliriniz çok yüksekse 2 milyon kredi ile 2 milyonluk ev alabilirsiniz. Geliriniz az ise kimse size 2 milyon lira vermez ve o evi alamazsınız. Aslında tüm enerji santralleri de bu şekilde… Bankadan kredi kullanmak zorundasınız ve sabit gelirinizi garanti edebiliyor olmanız gerekiyor. Kısa adı YEKDEM olan Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması buna fırsat verdi. İhtiyacınız olan her şeyi net bir şekilde masaya koyduğunuz zaman finans bulabiliyorsunuz. Finans bulunca da proje yapabiliyorsunuz. YEKDEM bu konunun önünü açtı, 2020’nin sonunda projenin bitmesi pandemi nedeniyle ertelendi, 2021 Haziran’da da mekanizma sona erdi. Yeni fiyatlar belirlendi. Dünyadaki elektrik fiyatlarının düşmesi ile yeni fiyatlar eski destekli fiyatların yarısından daha az oldu. Dolara ve enflasyona endeksli ama TL bir fiyat konuşuyoruz. Bu yeni YEKDEM mekanizmasında finans bulmak zorlaştı. Malum ülkemizdeki faiz oranları hâlâ yüksek, iç piyasadan kredi bulmak çok maliyetli. O rakamlara o faiz oranlarından para bulduğunuz zaman da projeyi yapamıyorsunuz. Sizin daha mantıklı finans bulabiliyor olmanız lazım. Burada önümüzdeki dönemde sıkıntılar olacak gibi gözüküyor.
“Süreçlerin kolaylaştırılması lazım”
Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları’na (YEKA) dair değerlendirmeniz nedir?
Artık dünyada iş ihale usulüne doğru gidiyor. Şu mantıkla çalışan bir uygulama, “Ben sana alan veriyorum, bu alana güneş enerjisi santrali kur, elektriği bana sat. Ben bunu alma garantisi veriyorum.” Orada en ucuz elektriği veren ihaleyi veya bağlantı hakkını alıyor. Bu şekilde elektrik fiyatları düşüyor. Bağlantı hakkını alabilmek için firmalar birbiriyle yarışıyor. İlk YEKA’larda bir kısım acemilik oldu, kan gövdeyi götürdü, herkes “Ben alacağım” diyerek fiyatları oldukça düşürdü. Tabii her şeyin bir olur fiyatı vardır. Şartnameler biraz farklı olabilirdi, taban fiyat uygulaması olabilirdi mesela. İhalelerde “Olur” dediğimiz fiyatın altına düşüldü. Yatırımcılar birbirlerini kırdılar. Fiyatlar çok düşünce projelerin yapılma ihtimali de azaldı. YEKA RES 2, YEKA RES1’den daha verimli oldu. Birinciye göre daha yapılabilir fiyatlar çıktı. Firmalar fiyatın o kadar düşürülmemesi gerektiğinin farkına vardı. İhale bölünmüş oldu. İhale çok büyük olunca sadece büyük oyuncular alabiliyordu. O yüzden YEKA 2, YEKA 1’den önce kurulmaya başlanacak diye düşünüyorum. Önümüzde YEKA 3 var. Bununla ilgili erteleme duyurusu geldi. Aralık ayında başvuruları alacaklar. Önce Bakanlığımız başvuruları topluyor, sonrasında takvim açıyor ve yarışma düzenliyor. Tekrar bir erteleme gelmezse, başvurular alınacak. Çok başvuru varsa, değerlendirmek uzun sürüyor. Yarışma da daha ileri aylarda olmak zorunda kalıyor. Bizim öngörümüz 2022’nin ilk çeyreğinde bu yarışmanın yapılmış olması. Burada kaybettiğimiz her gün, geç kalıyoruz. Bir de ara süreçler ülkemizde biraz uzun sürüyor. İhaleyi ben bugün almış olsam benim ilk türbinimi sahada montaj yapıp şebekeye bağlamam en iyi ihtimalle üç buçuk dört sene sürüyor. Bu süreçlerin kolaylaştırılması lazım. Hep bunu söylüyoruz. Yatırımcı bu yola çıkmış, teminatını vermiş ve kazanmış. Bırakın olabildiğince hızlı şekilde olsun ve bunların izinlerine tüm devlet kurumları yardımcı olsun. Çünkü onlarca kurumdan izin görüş vs. almanız gerekiyor, bir yere takılıyorsunuz 6 ay gecikiyor, tüm proje 6 ay sarkıyor, ondan sonra da bu yaz dönemi olduğu gibi elektrik sıkıntısı yaşıyoruz. YEKA 1 şu anda bitmiş, izinler verilmiş olsaydı tüm o santraller devrede olacaktı ve bu yaz yaşadığımız sıkıntıyı yaşamayacaktık.
“Yerli üretimi destekliyoruz”
Türkiye yenilenebilir enerji potansiyelini nasıl artırabilir?
Jeotermalde dünyanın yüksek potansiyele sahip 5 ülkesinden biriyiz. Türkiye’de şu an sadece rüzgâr ve güneşin elektrik üretimindeki payı yüzde 13’lere geldi. Bundan 15-20 sene öncesinde yüzde 0.1 – yüzde 0.2’ydi. Ülke olarak geç girdiğimiz için rakamımız bu. Bunun pazarının olması lazım. Almanya iç piyasasında bunu teşvik etti. Mesela evinin çatısına iki tane güneş paneli koymak isteyen birisinin parasını devlet karşıladı. Herkes evinin çatısına iki panel koyup bu böyle devam edince yüzbinlerce panel oldu. İşte ancak o zaman tedarikçi o verimli üretim hızına ulaşabiliyor. Biz bu dönemi kaçırdık ve geride kaldık. O yüzden biz ENSİA olarak hep sanayiden bahsediyoruz. Bir şeyi üretebiliyor olmak, onu almak ve onu kullanmaktan çok daha önemli.
Biz hâlâ ülkemizde katma değerli ürün yapmada sıkıntı yaşıyoruz. İhracatın kilogram değerinde rekorumuz 2014 senesinde 1,59 Dolar/Kg idi. Geçen yıl 1,01 seviyesine indik. Biz yerli üretimi destekliyoruz. Yerli üretici de kendisini geliştirmek için ihracat şansını kullanmalı ama iç pazarının da belli bir hacimde olması gerekiyor. İç pazarın o desteği verebiliyor olması lazım ki firmalar kendini geliştirebilsin, büyüsün, daha iyi daha ucuz ürün üretmeye başlayabilsin. O yüzden biz rüzgâr ve güneş enerjisinde her yıl minimum 1000 Megavat’ın devreye alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ki yerli üreticiler yaşamaya devam edebilsin. Her yıl ikişer bin megavat devreye alabilirsek yerli üreticiler artık üzerine katma değer koyup, AR-GE’ye bütçe ayırıp işi büyütme noktasına gelebilir. Her yıl üçer bin megavatı devreye alabilsek artık o firmalarımızın uluslararası firma olma şansı doğar. Ama bence daha zamanımız var. Şu an rüzgâr tarafında 2021 rekor seviyesi olacak. İki bin megavata yakın santral devreye alınacak ve tüm zamanların rekor senesi olacak. 2022’nin ise nefeslenme yılı olacağını öngörüyoruz. YEKDEM destekleme mekanizması bu sene sona erdiği için herkes teşvikleri yakalamak amacıyla türbinlerini hızlıca devreye almaya çalıştı. Bu pikten sonra da bir düşüş yaşanacak. 2023 ve sonrasını ise YEKA projelerinin ne olacağı belirleyecek. YEKA 3 ihalesi bir an önce yapılmalı ve hızla ilerletilmeli. Rüzgâr enerjisi tarafında yeterince proje stoku besliyor olmamız lazım. Güneşteki durum biraz daha farklı. Çünkü güneşte büyük santraller var ama oradaki asıl hacim bireysel tüketicilerdir. Güneş enerjisi tabana yayılmaya çok daha müsait bir kaynak ve bunu başarabilirsek, o zaman bizi kimse tutamaz.
“Elektrik üretmek için panel konulması engelleniyor”
Evlerin çatılarına sıcak su üretmek için güneş paneli konulması yaygınken, elektrik üretmek için neden bu yol izlenmiyor?
Ülkemizde “Sıcak su üretmek için güneş paneli kurmak istiyorum” dediğiniz zaman mahalledeki Ahmet ustaya gidiyorsunuz, anlaşıyorsunuz. Ahmet usta çatınıza yüzlerce kilogram ağırlığındaki bu yapıyı gelip kuruyor. Bunu yaptığınız zaman oradaki suyu götürmek için çekeceğiniz borunun tesisat hesabını, projesini kimse istemiyor sizden. O çatı bunu taşır mı, rüzgârda uçar gider mi, çatı çöker mi? Bunları kimse sormuyor. Elektrik üretmek istediğiniz paneller bundan çok daha basit, çok daha ince, hafif yapılardan, parçalardan oluşuyor ve çatıya neredeyse paralel yerleştirilebiliyor, çok rüzgâr yükü de almıyor. 300 kilogram bir şey koyuyorsunuz kimse size, “Şu izini al, projeyi getir” demiyor. 30 kilogram malzeme koyuyorsunuz ve size “Çatı bunu taşımayabilir, hesabının kitabının yapılması lazım, projeye bakılması lazım” deniyor. Büyük iş yaptığınız zaman çıkan maliyetler göze batmıyor. Ama iki tane panel konulacağında, 2 panel parası daha harcandığı zaman anlamı olmuyor. O yüzden küçük üreticilerin bunu yapması maliyet anlamında çok mantıklı olmayabiliyor. Günün sonunda bir iş için uğraşıyorsanız, bunun size maddi anlamda da bir avantajı olmalı.
“Sadece yola taş konulmasın”
Peki bunun önünü açmak için nasıl bir yol izlenmelidir?
Yenilenebilir enerjinin en büyük vizyonu, elektriğin tüketildiği yerde üretilmesi… Mesela siz bir giysi yapıyorsunuz, bu giysiyi Van’da üretip konteynere koyup İzmir’e getirebilirsiniz. Orada TIR’a 10 bin tişört yüklersiniz, buradan 10 bin tişört indirirsiniz. Adet kaybınız yoktur. Ama Atatürk barajında elektrik üretip, İzmir’e taşıdığınız zaman elektriği yolda kaybediyorsunuz. Elektriği üretmek hem maliyetli hem de kaybınız oluyor. Orada elektriği üretmek için yatırım yapıyorsunuz, uğraşıyorsunuz, çalışıyorsunuz. Yüzde 10-yüzde 15’lik duruma göre de iletme sırasında kaybediyorsunuz. O yüzden tüketimin olduğu yerde üretmek çok önemli. Kaybınız olmayacak çünkü. Sırf kayıplar bile bu ülke için çok büyük zarar, o yüzden yenilenebilir enerjinin mantığı, elektriği tüketimin olduğu yerde üretmek. Bunun içerisinde izin süreçlerinin çok kolay olması gerekiyor aslında üreticiler zamanında Almanya’da olduğu gibi panel alacağım, bir paneli devlet versin demiyor. Teknoloji geliştiği, verimlilikler arttığı ve fiyatlar düştüğü için, destek beklediğimiz günleri geçtik, sadece yola taş konulmasın. Zamanında teşvikler sayesinde teknoloji gelişti. Aynı panelden daha fazla elektrik elde ediyorsunuz ve panel fiyatları çok düştü. Ürünler satıldı, teknoloji gelişti, ar-ge yapıldı. Artık bir teşvike gerek kalmadı. Biri evinin balkonunu, yazlığının çatısını, sitenin otoparkının üzerine birçok yere bunu yapabilir. Sadece izin süreçlerinin kısa kolay ve minimum maliyetli olması lazım. O zaman çatı üstü pazarı patlayacak. Yüz binlercesi yapılabildiği zaman, kömür santrali, nükleer santrali gibi büyük bir santral yapmadan elektrik üretimini sağlıyor olacağız.
“İzmir rüzgâr potansiyelinin 10’da birini hâlâ kullanmıyor”
İzmir başta rüzgâr enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerjide nasıl bir tabloya sahip?
Rüzgâr enerjisinde İzmir açık ara Türkiye’nin lider şehri. Güneş tarafında da ciddi potansiyelimiz olduğu kesin. YEKA 1 projesi Konya Karapınar’da yapılıyor ve o kente katma değer sağlıyor. Biz İzmir’in rüzgâr potansiyelinin 10’da birini hâlâ kullanmıyoruz. Şu an İzmir’in ana akslarında yolculuk yaptığınız zaman yolun kenarlarında türbinleri görüyorsunuz. Aynı şekilde kuzey tarafına çıktığınız zaman da. Ulaşım montaj kolaylığı ve elektrik iletim hatlarına yakın olduğu için bu tip projeler daha önce yapıldı. Aslında Çeşme yarımadasının güney tarafına indiğiniz zaman sanayinin olmadığı, insan nüfusunun olmadığı, tarım arazisi, turizm arazisi olmayan birçok alan var. Oradaki sıkıntı yakınlarda elektrik hattının olmaması. Elektriği bir şebekeye bağlayabiliyor olmanız lazım. Bu elektrik altyapısı yapıldığı takdirde Çeşme yarımadasının güney bölgesinde çok büyük potansiyel var. Sonsuz boş araziler var. O bölgede şu an yapmış olduğunuzun 4-5 katını yapabilirsiniz. İzmir kapasitesinin yüzde 10’unu kullanmıyor. Daha yapacağımız çok şey, alacağımız çok yol var.
Biz yeni kurulacak santrallerin hepsinin yenilenebilir olmasını istiyoruz. Kömür santrali, doğalgaz santrali kurmayalım. Tamamen yenilenebilir santralleri devreye alalım: Rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle… Önerimiz bu.
“Dalgalı kurlar Türkiye’ye gelecek yabancı yatırımcıyı korkutuyor”
TL’nin değer kaybı, dalgalı kurlar sanayiciye nasıl yansıyor?
Satışlarınız yurt içiyse dalgalı kurlar sizi çok fazla etkilemiyor diyebilirim. Ama hammadde veya ara mamul ithalat oranınız fazlaysa ve ürününüzü de iç piyasada TL ile satıyorsanız, evet bu çok büyük bir sıkıntı. Tabii burada firmaların kendi aralarındaki anlaşmalarda dolara ve enflasyona endeksli maddeler olabilir. Bunu öngörebilmiş, alım ve satım anlaşmalarını düzgün yapabilmiş firmalarda çok büyük sıkıntılar yok. Tüm dünyada enflasyon yükseliyor. Herkes buna ayak uydurmaya çalışacak, herkes bunu yaşamayı da öğrenecek. Burada en rahat yine biz Türkleriz. Daha enflasyonist günlerden geldiğimiz için… Yabancı ülkelerde bir ürünün fiyatının yüzde 3 artması çok büyük bir olay ama bizde yüzde 20 arttığı zaman normal karşılıyoruz. Onlar şimdi yüzde 3’e 5’e alışmaya çalışıyorlar. Biz buna alışığız, tecrübeliyiz. Firmalar da bazı şeyleri dilleri yandıkça öğreniyorlar. Bundan sonra mal alım satım sözleşmelerini daha doğru yapmaya çalışıyorlar. Bu dalgalanmalara karşı her iki tarafı da koruyacak bir sözleşmenin oluyor olması durumunda her iki taraf da kendini koruyabilir. Yeter ki anlaşmanız doğru olsun, firmalar ticari şartlara uymuş olsun. Bu dalgalı kurdan ötürü Türkiye’de bizim sektör bazında üretimi durduran, işini kapatan, eleman çıkartan olmadı. Dalgalı kurlar Türkiye’ye gelecek yabancı yatırımcıların gözünü korkutuyor. Yabancı yatırımcı güven ve istikrar ortamı istiyor. Türkiye’ye geldiği zaman bu dalgalanmaları görünce çekinceli davranıp uzak durabiliyor.
*KUTU*
“KANUN KOYUCULAR TARAFINDAN DÜZENLEME YAPILMALI”
Sizce enerji kooperatiflerinin kurulması neden engellendi?
Türkiye’nin kooperatif anlamında altyapısı, bilgi birikimi vardır. Eski yıllarda birçok kooperatif çalışması, özellikle konut sektöründe başarısız olduğu için kooperatiften uzak durulur. Kooperatif kelimesinin algısı Türkiye’de iyi değildir. Özellikle daha büyük yaş grubu için, ben bu işe girmeyeyim gözü ile bakarlar insanlar. Bir miktar o algıyı yenmek lazım. Kooperatif çatısı altında bir araya gelmiş insanların kendi elektriğini üretmesi yoluna taş konulmaya devam ediyor. Bireysel kullanıcılarda olduğu gibi bunu bir araya gelerek yapma konusunda da bir takım sıkıntılar mevcut, önü açılmış değil. Mesela Almanya’da 4 çiftçi bir araya gelerek parasını verip rüzgâr türbini dikebiliyor. Biz de burada ufak gruplarla bir araya gelebilir bir enerji santrali kurabilir, enerjimizi üretebiliriz… Bir şey yapabilelim. Ama mevcut regülasyon buna pek elverişli değil. Siz bireysel olarak bir şey yapmaktan çekiniyor olabilirsiniz. Maddi anlamda gücünüz yetmiyor olabilir, tek başına kalkışmaktan korkuyor olabilirsiniz ama dört kişi beş kişi güç birliği yaptığınız zaman daha hızlı yürüyebilirsiniz. Birbirinize güven aşılarsınız, birbirinizin risklerini üstlenirsiniz, daha hızlı yürüyebilirsiniz. Kooperatifin mantığı da bu. Bir kooperatif olursa ben şahsen yer alacağım, öznelerinden bir tanesi olmayı mutlaka istiyorum. Kanun koyucu tarafında bununla ilgili düzenlemelerin yapılabiliyor olması gerekiyor.