İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Elazığ programı ile ilgili olarak; “Hangi şehre gitsem; biri izne çıkıyor, biri raporlu oluyor, ben anlamadım yani. Valilik makamı, devlettir. Hiçbir siyasi kavramı olamaz. Makamında kabul edilmem konusunda müthiş bir irade gösteriyorlar. O makam onların değil. O makam milletin makamıdır. Ekrem İmamoğlu’na randevu vermeyen kim olursa olsun, aslında 16 milyon İstanbulluya randevu vermiyor. 16 milyon İstanbulluyu yok sayıyor. 16 milyon İstanbulluya hakaret ediyor” dedi.
İmamoğlu, valilere tepki göstererek “O makam onların değil. O makam milletin makamıdır. Ekrem İmamoğlu’na randevu vermeyen kim olursa olsun, aslında 16 milyon İstanbulluya randevu vermiyor. 16 milyon İstanbulluyu yok sayıyor. 16 milyon İstanbulluya hakaret ediyor” dedi.
İmamoğlu şöyle konuştu:
“Bu ülkenin en dinamik kenti olan ve hatta dünyanın en güzel ve en dinamik kentlerinden biri olan İstanbul’un sorunlarını saatlerce, günlerce anlatabilirim. Hızla kötüleşen bir ülke yönetimiyle karşı karşıyayız, her alanda. Bakın dünyada mutluluk artık diktiğimiz binalar üzerinden asla ölçülmüyor. Böyle bir dünya yok. Çocukların, gençlerin mutluluğu ve umudu üzerinden insanların refah düzeyi ölçülüyor. Ya da kadınların, başta kadınların mutluluğu, yaşama katılmaları, üretmeleri üzerinden bir ülkenin refah düzeyi ölçülüyor. Bütün bu kavramlarla hareket ettiğimizde ne yazık ki; ülkemizde biz 21. yüzyılda bugün iktidarın ya da işte hükümetin çeşitli bireylerinin, ‘ya mutlu olun bak şunu yaptık, mutlu olun bak bunu yaptık’ diye işaret ettikleri her şeyin analizini yaptığınızda, fizibilitesini çıkarttığınız da size iddia ediyorum ki insan mutluluğu içerisinde yok.
Çok özür diliyorum, var. Bir insanın mutluluğu var. Para kazanmaları üzerinde bir avuç insanın mutluluğu var, ama toplumsal bir mutluluk yok. Böyle olunca gerçekten insanlarımız şu anda ülkemizin bütün yaşayanları vatandaşlarımız şu anda muazzam bir arayış içerisinde. Olağanüstü bir durum yaşıyorlar ve ben bunu küçücük çocuklardan duyuyorum. Samimiyetle söylüyorum sokakta gezdiğimiz anlarda işte bugün de Elazığ’da, İstanbul’da her mahallede her ortamda yani artı gelir düzeyi olan mahallede de ya da çok seviye gelir seviyesi düşük olan mahallelerimizde de çocuklardan aynı şeyi duyuyorum. Mutsuzluk ve umutsuzluk ve arayış var. Gençlerde de aynı, kadınlarda da aynı yaşayan herkeste aynı. Yaşı epeyce yukarı da olan insanlarda ise yani o deneyim sürecinde elde ettikleri o bilgiyle deneyimle beraber duydukları kaygı ve tereddüdü, o mutsuzluğun içine katarak anlatıyorlar. Bizlerden yani bizim gibi devletin, devletimizin, idarenin farklı kademesinde olan insanlardan çok şey bekliyor, vatandaşlarımız.
Ben şahsen görevimi o beklentiyi görerek ve hissederek de yapmaya çalışıyorum. Bu anlayışı bütün çalışma arkadaşlarıma da hissettirmeye ve anlatarak, onları da sürece tümüyle böyle bir motivasyonla asılmalarını sağlamak için, yoğun bir çaba içerisinde oluyorum.
Bugün burada çok kıymetli Meclis üyesi arkadaşlarım var benimle. Bürokrasimizin kıymetli temsilcileri var. Farklı iştiraklerimizin ki, başta İSKİ’nin Genel Müdürü ve yönetici arkadaşları yine aramızda, o da Elazığlı bir hemşehriniz. Dolayısıyla her birisi her birisi bu süreci, böyle hissederek çalışmak mecburiyetinde olduklarını biliyorlar. Diyorum ki; ‘normal bir süreç yönetiyorum arkamıza yaslanalım, sabah işimize gidelim, akşam evimize gidelim’ diyen, hiç kimse benim yol arkadaşım değil. İşini bu hassasiyeti ve bu ciddiyeti yapmak zorunda.
“Valilik Makamı Başka Bir Şeydir, Yani Devlettir O”
Şimdi vekilimiz ifade etti bugün ‘protokol biraz eksikti’ dedi. Vallahi vekilim ben hangi şehre gitsem biri izne çıkıyor, biri raporlu oluyor, biri bilmem ne, ben anlamadım yani. Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce de sıkıntı yaşadığımız şehirler oluyordu. Oradaki tutum biraz da partizan bakış da var ya şimdi, yani ne yazık ki benim için hala öyle, valilik makamı başka bir şeydir. Yani devlettir o. Devlettir. Hiçbir siyasi kavramı olamaz. 84 milyon vatandaşına eşit bakar. Ama var, diyorduk ki; bazen oluyor. Ama Büyükşehir Belediye Başkanı olduk, hiçbir şey vermiyorlar. Hiçbiri beni, makamında kabul edilmem konusunda müthiş bir irade gösteriyorlar. Unuttukları bir şey var. O makam onların değil. O makam milletin makamıdır. Benim de temsil ettiğim makam, 16 milyon İstanbullunun makamı. Dolasıyla Ekrem İmamoğlu’na randevu vermeyen kim olursa olsun, aslında 16 milyon İstanbulluya randevu vermiyor. 16 milyon İstanbulluyu yok sayıyor. 16 milyon İstanbulluya ne yazık ki kötü bir tarifte bulunuyor, hakaret ediyor.
Her gittiğim şehre ısrarla o şehrin mülki amirinden belediye başkanına randevu taleplerime devam edeceğim, duyurulur. Bundan vazgeçmeyeceğim. Niye? Ben makamda kimmiş neymiş tanımam, bilmem ki. Elazığ Belediye Başkanlığı Elazığlılar onlar seçmiştir. Elazığlılara duyduğum saygıdan randevu istiyorum. Oraya gitmeden, o şehri gezdik kabul etmiyorum kendimi. Ya da Elâzığ Valisini ziyaret etme arzum Elazığ’a ve devletime duyduğum saygıdandır bundan vazgeçmeyeceğim.
Zaten siyasete girdiğim an babamın güzel bir lafı oldu. Niye dediğini, sonra anladım. Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye oldum. ‘Partili olabilirsin, partide en iyi hizmeti yapacaksın ama partizanlık yaptığın gün benim evladım değilsin’ dedi. Dolayısıyla bu ülkenin de şu an en kötü zehri bu partizanlık işi.
Gelin dostlar şunu unutmayalım. Allah’ın izniyle az kaldı, iktidar olacağız. Ama bu ülkenin her kurumunda her makamında o partizanlığı söküp atalım, dışarıya. Vatandaşa doya doya eşitliği yaşatalım. Doya doya, bu toplumun bir bireyi olduğunu hissettirelim. Bakın devrim böyle yapılır. Biri gelir, öbürü gider devrini bitirelim bu ülkede. O zaman bu ülkede eşitlik olduğunda inan ki şu an konuştuğumuz hiçbir sorun konuşulmayacak. Etnik sorunlar, inanç sorunları, değerler üzerinden birileri ayrıştırıyor siyaseti, bulaştırıyor birbirine ona öyle buna böyle deyip, canımızı sıkıyor. Senin her türlü duygunu ölçen bir alet çıkartmış iktidar. Bu kavramlar üzerinden hepimizin içini acıtıyor, içimizi acıtıyor.