AK Parti milletvekillerinin imzasını taşıyan ve OHAL rejiminin fiilen 31 Temmuz 2021’den itibaren üç yıl daha uzatılması teklifini de içeren Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Teklif, 18 farklı kanun ve 2 kanun hükmünde kararnamede (KHK) düzenlemeyi öngörüyor. Teklif ile terörle mücadele kapsamında kamu görevlilerinin görevden uzaklaştırılması, ihracı, rütbelerinin geri alınması gibi birtakım tedbirlere ilişkin düzenlemelerin süresi 31 Temmuz’dan itibaren 3 yıl uzatılabilecek.
Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun haberine göre, AKP’li milletvekilleri, Meclis Genel Kurulu’nda Cumhur İttifakı’nın yüzde 42, Millet İttifakı’nın ise yüzde 58 oranında temsil edildiğini, muhalefet milletvekillerinin yüzde 75,87 oranıyla Meclis kürsüsünden “en fazla konuşmayı yaptığını” öne sürdü. AKP’li Vekiller, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “meclis iç tüzüğünün ivedilikle değişmesi” için talepte bulundu.
AKP’li milletvekillerinin yaptığı çalışmaya göre, TBMM’nin 94, 95, 96’ncı birleşiminde genel kurul faaliyetlerinde toplamda CHP’nin 332, HDP’nin 323, AKP’nin 192, MHP’nin 105, İYİ Parti’nin ise 286 dakika ile “Cumhur İttifakı’nın Meclis’teki temsil oranını katbekat aştığı” ifade edildi. AKP’li vekiller, “Meclis’te en fazla söz alan partinin CHP, onu izleyen partinin ise HDP olduğundan” yakındı.
Erdoğan’ın bu isteği “olumlu” olarak karşıladığı ve “Partimizin, Meclis İçtüzüğü’nün cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine uyumlu hale getirilmesine yönelik çalışmaları var. Çalışmalarda, yasa tekliflerinin Meclis Genel Kurulu’nda görüşme sürelerinin kısaltılması öngörülüyor” yanıtını verdiği iddia edildi.
AKP’nin hazırladığı yeni Meclis İçtüzüğü değişikliği teklifinde, “ihtisas komisyonlarının yetkilerinin artırılması, tekliflerin komisyonlarda görüşülme sürelerinin artırılması ancak TBMM Genel Kurulu’nda görüşülme sürelerinin ise kısaltılması”nın öngörüldüğü belirtildi. Teklife göre, genel kuruldaki görüşme takvimlerinin de yeni sisteme göre yeniden düzenlenmesi amaçlanıyor.
Buna göre partilerin söz almasından önergelere kadar bir dizi değişiklik yapılması öngörülüyor.
2018’de değişmişti
16 Nisan 2017 yılında yapılan anayasa referandumu ile Türkiye, parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmiş, sistem değişikliğinden bir yıl sonra, 2018 yılında, iktidar milletvekillerinin imzasını taşıyan “TBMM İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi” genel kurulda kabul edilmişti. 2018 yılındaki Meclis İçtüzüğü değişikliğinde, “Meclis Genel Kurulu’nda duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü hallerde, beşer dakikayı geçmemek üzere başkanın takdiri ile en çok üç kişiye gündem dışı söz verilecek” hükmü de yer almıştı.
*********
“DEMOKRASİ, İKTİDARIN GÖLGESİNDEN KURTULMALI”
Yekta Güngör Özden (Eski Anayasa Başkanı)- Demokrasinin tanımına ilişkin değerlendirmeler, Türkiye’de karışıklık göstermekten hiçbir zaman uzak kalmadı. Bu değerlendirmeler, iktidarın tutumuna bağlı olarak olumsuzluklarla genişleyip yürüdü. Bugün için de AKP iktidarının Türkiye’de demokrasiyi tüm öğeleriyle yerleştirmesinin olanaksız olduğunu hepimiz uygulamaları izleyerek görüyoruz. AKP iktidarı kendine özgü yönetim anlayışı ile özellikle de Cumhurbaşkanlığı yönetimine de ağırlık vererek Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırdı. Türkiye’yi bana göre demokrasiye yaklaştırmadı. Demokrasiden uzaklaştırdı. Bu gözlem içinde yaşadığımız olumsuzluklar benim bu savımın gerçek olduğunu, yerinde olduğunu gösteriyor. Ne yazık ki Atatürk’ün bize emanet ettiği ve İsmet İnönü’nün büyük bir özenle yerleştirmeye çalıştırdığı Türkiye’deki çağdaş rejim arayışı özellikle Demokrat Parti’nin olumsuz tutumlarıyla çok sakıncalı günler geçirdi. Bugün de kendilerini her şeyin üzerinde gören, kendilerini her şeyin egemeni gören bir anlayışın kendi siyasal düşüncelerine göre biçimlendirdiğini ve yapılandırdığını görüyoruz. Bu durum karşısında söylenecek tek şey demokrasinin artık bu iktidarın gölgesinden kurtulmasını beklemek ve dilemektir.
Demokrasilerde konuşma ve yazma özgürlüğünün alabildiğine geniş olduğu dünya örnekleri ile kanıtlanmıştır. Ancak Türkiye’de siyasal iktidarın kendi anlayışı doğrultusunda bir yapılandırma çabasını üzülerek izliyoruz. Ben AKP iktidarının demokrasiyi içtenlikle istediğini düşünmüyorum. Zira Türkiye Cumhuriyeti’nin biçimsel yapısını değiştirerek başkanlığa dönüştürme çabalarını da bunun kanıtı olarak ileri sürüyorum. Yapılacak olan şey, giderek demokratik ögeleri birleştirmek, onları sağlamlaştırmak olması gereken yerde AKP iktidarının izlediği tutumu git gide kişiselleştirilme, egemenliği ulustan alıp yöneticilere verme ve bu ağırlık içerisinde de kendi partizanlıklarını sürdürme çabası olarak değerlendiriyorum.
*******
“OHAL’SİZ OHAL ÇELİŞKİLİ BİR DURUM YARATIR”
Hikmet Sami Türk (Eski Adalet Bakanı)- Torba kanunu yöntemi mecliste uygulamada geliştirilmiş olan bir yöntem. Aslında her kanunun ayrı olarak hazırlanması, meclise sunulması gerekir. Bu, mecliste ilgili komisyonda ondan sonra genel kurulda görüşülür. Bu kanunların görüşülme usulü düzenlenmiştir. Önce tümü üzerinden ondan sonra maddeler üzerinde görüşme yapılır. Tümü üzerindeki görüşmelerden sonra maddelere geçilmesi oylanır. Bu kanun teklifi eğer kabul edilirse devam edilir, edilmediği takdirde reddedilir.
Bu torba kanunu yönetimi denilmesinin nedeni, bu kanunların her biri için ayrı ayrı görüşülme sürecini kaldırmak ve onları tek metinde birleştirmesi için tek gerekçe yazmak ve komisyonda, genel kurulda birden görüşülmesini sağlamaktır. Ama bu yöntem doğru bir yöntem değildir. Zaten torba adı da yasal bir terim değil, uygulamada niceliği gereği yakıştırılmış olan bir terimdir. Ama en azından torbada da birbirine uygun konuların bir araya getirilmesi gerekir. Oysa şimdi gündemde olan torba kanun hem bu Olağanüstü Hal (OHAL) tedbiri niteliğinde bir takım hükümler getiriyor hem de ekonomi ile ilgili düzenlemeler getiriyor. Yani birbiri ile tamamen zıt iki konudur. Hem terörle mücadele amacıyla hem de ekonomik konularda hükümler getiriyor. Bu çeşit torba kanunu Türk mutfağının sevilen yemeklerinden aşureye veya türlüye benzetilebilir. O çeşit, o nitelikte. Terörle etkili mücadele edebilmek için gözaltı süreleri bazı hususlar bakımından uzatılıyor, ek gözaltı süreleri getiriliyor. Bu konuyu anayasa açısından değerlendirmek gerekiyor çünkü her kanunun anayasaya uygun olması şart. Anayasa’nın 19. Maddesinin 5. Fıkrasında şu hüküm yer alıyor: “Yakalanan veya tutuklanan kişi tutulma yerine en yakın yere gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç 48 saat, toplu olarak işlenen suçlarda en çok 4 günde hakim önüne çıkarılır.” Bu tedbiri polis alıyor ama bu süreler içerisinde hakim önüne çıkarması gerekiyor. Kararın hakim tarafından verilmesi gerekir. Metne devam edersek; “Kimse bu süreleri geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz.“ Ama bir istisna hükmü getiriliyor. Bu süreler OHAL ve savaş hallerinde uzatılabilir. Ek süre getirilmesi, sürelerin bazı suçlar yönünden uzatılması ancak OHAL ve savaş hallerinde söz konusu olabilir. Oysa Türkiye’de şu an OHAL yok. Ancak coronavirüs salgını nedeniyle Cumhurbaşkanı tehlikeli salgın hastalık gerekçesiyle Anayasanın 119. Maddesine göre Olağanüstü Hal ilan edebilirdi. Cumhurbaşkanının ilan ettiği bu Olağanüstü Hal meclisin denetimine tabidir. Meclisin bunu onaylaması kararın ondan sonra verilmesi gerekir. OHAL’in süresi 6 aydır. Türkiye’de aşağı yukarı mart 2020’den itibaren coronavirüs ölümlere yol açacak şekilde görüldüğü halde bu ilke kullanılmadı. Bu gözaltı sürelerinin uzatılması da ancak OHAL ya da savaş halinde olabilir. Şimdi ne Olağanüstü Hal var ne de savaş söz konusu. Bu nedenle yapılacak olan düzenleme OHAL ilan edilmeden, OHAL hükümleri uygulaması şeklinde bir düzenleme olacaktır. Bu bakımdan anayasaya aykırıdır. OHALSİZ OHAL olur bu da çelişkili bir durum yaratacaktır. Bu da anayasanın öngörmediği bir durum. Temel olan, asıl olan kişi hak ve özgürlükleridir. Kişileri gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Bunların ancak anayasa kanunlarına uygun yapılması gerekir. OHAL’de söz konusu olan gözaltı sürelerinin uzatılması anayasaya aykırıdır.
Kanun üzerindeki konuşma süreleri, TBMM iç tüzüğünde düzenlenmiştir. O süreleri değiştirme olanağı yoktur. İç tüzüğe aykırı olur. Kanunların iç tüzük hükümlerine aykırı olarak kabul edilmesi, onların şekil yönünden iptali sonucunu doğurabilir. Kanunlar bir şekil yönünden bir de esas yönünden içerideki hükümler bakımından Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir. Bu şekilde iç tüzüklerine aykırı bir yöntemle, aykırı bir usulle görüşülmüş kabul edilmiş olan yasalar anayasa mahkemesi tarafından şekil yönünden iptal edilebilir.