Işınsu Kestelli… İzmir Ticaret Borsası’nın ilk kadın başkanı… “130 yıllık köklü bir çınar” diye söz ettiği İTB’nin başkanlığını yapmak onun için “büyük bir gurur.”
İş yaşamına, daha üniversite öğrencisiyken yönetici asistanı olarak başlıyor. Böylelikle hem teorik hem de pratik anlamda kendini sürekli geliştirme şansı buluyor. 1992 senesinde çalıştığı şirketi, İzmir Ticaret Borsası Meslek Komitesinde temsil etmeye başlıyor. 1998’de de bitkisel yağ ticareti üzerine kendi işini kuruyor. Bugünlere gelene dek birçok iş yaptığını belirten Kestelli “Çok çalıştım, çok mücadele ettim” diyor.
2007’de Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nın (VOB), 2009’da da İzmir Ticaret Borsası’nın (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı seçiliyor. 12 yıldır İTB’de başkanlık görevini sürdürüyor.
Kestelli’ye göre, “STK’larda daha aktif rol alan kadınlar toplum içinde güçlü özneler halinde yer alırken, ayrıca toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında da önemli birer rol üstleniyorlar.”
Genç nüfusun kırsalda kalmasını ve tarım sektöründe faaliyet göstermesini sağlamak gerektiğini vurgulayan Kestelli, buna dair yol haritasını şu sözlerle çiziyor: “Öncelikle tarımsal üretimi karlı ve itibarlı bir iş şekline dönüştürmeliyiz. Mevcutta bazı destekler sağlanıyor olsa da finansal destek miktarlarımızı artırmalıyız. Ayrıca, dünyada olup bitenin farkında olan ve teknoloji ile barışık bu neslin gençlerimiz ve aileleri için kırsalın sosyal, kültürel ve altyapı imkânlarını geliştirmeliyiz.”
Işınsu Kestelli, “Üretimimiz, ihracatımız ve ekonomimiz için döviz kurlarında istikrar ve sürdürülebilirlik mutlaka sağlanmalıdır” diyor.
İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli ile Borsayı, sürdürdükleri çalışmaları, tarımın Türkiye ve bölge için önemini, pandemi sürecini, ekonomiyi konuştuk.
Işınsu Kestelli kimdir? İzmir Ticaret Borsası ile yollarınız nasıl kesişti? Başkanlık süreciniz nasıl başladı?
İş hayatına, 9 Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü son sınıf öğrencisiyken, o dönem vali olarak görev yapan babamın muhalefetine rağmen yönetici asistanı olarak çalışmaya başlayarak atıldım. Çalışma hayatına erken adım atmanın faydasını çok gördüm. Okulda teoride öğrendiklerimi pratikle buluşturmayı öğrendim, sürekli kendimi geliştirdim. 1992 yılında, çalıştığım şirketi İzmir Ticaret Borsası Meslek Komitesinde temsil etmeye başladım. 1998’de bitkisel yağ ticareti üzerine kendi işimi kurdum. Bugüne gelene kadar birçok iş yaptım ve temsil ettiğim kurumlardaki görevlerim dahil, bulunduğum konuma çok çalışarak ve mücadelesini vererek geldim. 2007’de Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nın (VOB), 2009’da da İzmir Ticaret Borsası’nın (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı seçildim. O günden beri bu onurlu görevi sürdürmek, 130 yıllık köklü bir çınarın başkanlığını yapmak benim için büyük bir gurur.
“Yeterli değil ama kadın başkan sayısı giderek artıyor”
İzmir Ticaret Borsası’nın ilk kadın başkanısınız. Neden kadın başkanların sayısı artmıyor?
Türkiye’de, diğer alanlarda olduğu gibi STK’larda da karar alıcı kadın oranları hayli düşük. Bunun temel nedenlerinden biri de çeşitli nedenlerle kadınların çalışma hayatına erkeklerle aynı oranda yer alamaması… İlk basamaklardan yola çıkan az olunca finişe ulaşan da doğal olarak az oluyor. Ancak yine de sivil inisiyatifin güçlü olduğu STK’larda yeterli sayıda olmasa da kadın başkan sayısının giderek arttığını görüyoruz. Şu anda benimle birlikte oda/borsa camiasında bir yönetim kurulu başkanı ile altı meclis başkanı kadın arkadaşım görev alıyor.
STK’larda yer alan kadınlar, iş hayatında gösterdikleri varlığın yanı sıra, geliştirip yürüttükleri, sosyal fayda sağlayan çalışmalarla da toplumsal hayata daha etkin katılıyorlar. Bu süreçte başka kadınlara da ilham veriyorlar. En önemlisi de diğer kadınlar için güçlü birer rol model oluyorlar. STK’larda daha aktif rol alan kadınlar toplum içinde güçlü özneler halinde yer alırken, ayrıca toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında da önemli birer rol üstleniyorlar.
İzmir Ticaret Borsası’ndaki kadın istihdamı nasıl?
Borsamızda toplam çalışan sayısı 52. Çalışanlarımızın 31’i kadın ve çalışanlar içinde kadınların oranı yüzde 59… Bu alanda ülke ortalamasının çok ilerisindeyiz. Ama şunu da belirtmekte büyük fayda görüyorum. Birlikte çalıştığımız mesai arkadaşlarımız kadın oldukları için bu görevlere gelmediler; işlerinde yetkin ve başarılı oldukları için aramızdalar.
İzmir Ticaret Borsası neden var, neler yapıyor ve ana hedefi nedir?
İzmir Ticaret Borsası 130 yıllık köklü geçmişiyle tarım ve tarım ticareti denince ilk akla gelen kurumlar arasında yer alıyor. Kuruluş döneminde ülkemizin ihracatının hemen hemen tamamı Ege Bölgesinde yetiştirilen ürünlerden oluşuyor ve İzmir limanından ihraç ediliyordu. Dolayısıyla İzmir ülkemizin en önemli ticaret şehriydi. İzmir Ticaret Borsası da o dönemde ticaretin düzenlenmesine yönelik ihtiyaçlar nedeniyle kurulmuştur.
İTB’nin temel görevi borsaya dahil tarım ve gıda ürünlerinde oluşan fiyatları tespit, tescil ve ilan etmek. Bu görevi pamuk ve kuru üzüm gibi bölgemizin önemli ürünlerinde alıcı ve satıcıların karşı karşıya geldiği işlem salonlarımızda gerçekleştiriyor ve sağlıklı fiyat oluşumunu sağlıyoruz. Kotasyonumuzda yer alan diğer ürünlerde ise alım satımların tescilini yaparak oluşan fiyatları ilan ediyoruz.
Bu temel görevimizin yanında ilimizin ve bölgemizin tarımsal üretim ve ticaretinin geliştirilmesi, ürünlerimizin markalaşması ve üye firmalarımızın ticaret kapasitelerinin artırılması gibi birçok alanda projeler geliştiriyoruz.
Günümüzde İzmir Ticaret Borsası hem temel borsacılık çalışmaları hem de tarım sektöründeki projeleri ile ülkemiz ekonomisine katkı sağlayan öncü borsa konumuna gelmiştir.
İzmir Ticaret Borsası’nın, İzmir’e, İzmir ekonomisine, bölge ve Türk tarımına katkısını nasıl özetleyebiliriz?
İzmir Ticaret Borsası başta İzmir olmak üzere bölgemizin ve ülkemizin tarım sektörüne 130 yıldır hizmet eden bir kurum. 22 milyar liralık işlem hacmi ile bu alanda ikinci büyük borsa konumundayız. Tüm Ticaret Borsaları işlem hacmi içerisindeki payımız yüzde 5’in üzerinde, Ege Borsaları içerisindeki payımız ise yüzde 35 civarında. Bu anlamda etkin bir borsa olduğumuzu söyleyebilirim. Aynı zamanda VOB, ELİDAŞ, İZLADAŞ ve İTTM gibi projelerimiz düşünüldüğünde aynı zamanda ilkleri gerçekleştiren bir borsayız. Ege bölgesi bugün ülke tarım ve hayvancılığında çok önemli bir yere sahipse, bunda Borsa’nın geçmişten bugüne çalışmalarının payı çok büyük. İzmir ve Ege bölgesinin tarım ve hayvancılıkta bir yenilik merkezi olması, bugün bizim ana konsantrasyonumuz. Bütün projelerimizi tasarlarken ülkemizin tarımdaki pastasını tüm kesimler için büyütme hedefini merkeze koyuyoruz. Sadece sektörel de düşünmüyor 130 yıllık bir kurum olarak sosyal sorumluluğumuzu da göz ardı etmiyoruz. Paydaşlarımız ile iş birliği içerisinde olma ve birlikte çalışma da iş kültürümüzün bir parçası. Bu anlamda hem İzmir hem de sektör için dengeleyici rolümüz olduğu söylenebilir.
“El ele uyumlu bir performans sergiliyoruz”
Başkanlık sürecinizde gerçekleştirdiğiniz, öne çıkan projelerinizden örnekler verebilir misiniz?
Göreve geldiğim ilk günden bu yana birlikte çalıştığım tüm yönetim kurulu üyeleri, tarım meslek gruplarının borsa meclisimizdeki temsilcileri, Borsa üyeleri ve Borsanın profesyonel kadrolarıyla el ele uyumlu bir performans sergilediğimizi düşünüyorum. Bu sayede de kabuğuna kapanmayan, daha aktif bir strateji izleyen bir Borsa haline geldik. Kendimizin ürettiği projelerin yanında paydaş kurumlarla işbirliği içerisinde çalışmaya çok özen gösterdik ve imkanlarımız dahilinde, geliştirilen projelere de destek vermeye çalıştık.
Borsa olarak proje çalışmalarımızı; tarım sektörüne yönelik yenilikçi özellikleri olan yatırım projeleri, temel borsacılık hizmetlerimiz ile tarımsal piyasalara yönelik projeler, kurumsal yapımızı güçlendirecek kalite sistemleri projeleri, tarım ürünlerimizin markalaşmasına yönelik projeler, tarımsal üretim ve kalitenin artırılmasına yönelik projeler, eğitim ve belgelendirme hizmetlerine yönelik projeler, farklı konularda çocuklara, gençlere ve toplumun farklı kesimlerine yönelik sosyal niteliği olan projeler ve paydaşlarımız ile işbirliğinde gerçekleştirilen bazılarında destekçi, bazılarında ise ortaklığımız olan projeler olmak üzere 8 başlık altında toplayabiliriz.
Ülkemizin ilk vadeli işlemler borsası olan ve daha sonra Borsa İstanbul’a devredilen VOB’u, ülkemizin ikinci, pamuk ürününde ise ilk yatırımı olan pamuk lisanslı depomuz ELİDAŞ’ı, ülkemizin pamukta tek yetkili sınıflandırıcı laboratuvarı olan İZLADAŞ’ı ve bir süredir üzerinde çalıştığımız ve yakın zamanda hayata geçirmeyi planladığımız İzmir Tarım Teknoloji Merkezi projemizi yatırım projelerimize örnek olarak verebiliriz.
Bölgemize özgü ürünler için gerçekleştirdiğimiz coğrafi işaret tescilleri ile pamuk ve pamuktan mamul ürünler için geliştirdiğimiz “GMO FREE Turkish Cotton” projemizi markalaşmaya yönelik projelerimize örnek olarak verebiliriz.
Tarım ve gıda firmalarının kendilerini ve ürünlerini tanıtabilmesi için hazırladığımız E-Commodity Bazaar sanal pazaryeri ile Borsamızın geleneksel işlem salonlarının uzaktan erişimli olarak hizmet vermesine imkân sağlayacak Elektronik Salon İşlemleri projemizi temel borsacılık hizmetlerimiz ile tarımsal piyasalara yönelik projelerimiz arasında sayabiliriz.
Bunların dışında;
· Tarım Gençlerle Yükseliyor Fikir Yarışması’nı,
· Yeni nesillere toprak bilincini aşılayan Toprak ve Çocuk Programı’nı,
· Eğitim faaliyetlerimizi yeniden organize edeceğimiz Borsa Akademi’yi,
· Mesleki yeterlilik ile ilgili İZLADAŞ Sınav ve Belgelendirme Merkezi’ni,
· Farklı toplum kesimlerinin gözlerinin tarıma çevrilmesini sağlayan Instagram Yarışması’nı
· Bir parçası olmaktan onur duyduğumuz İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi’ni,
· Türkiye’deki oda ve borsalar arasında yine bir ilk olan “4 Element ve İnsan” isimli podcast kanalımızı çalışmalarımızdan bazı örnekler olarak sıralayabilirim.
Önünüzde hangi projeler var? Gerçekleştirmeyi hedeflediğiniz çalışmaları paylaşır mısınız?
Şu anda odaklandığımız işler öncelikle bu projelerimizi başarıyla tamamlamak. Özellikle Elektronik Salon İşlemlerini devreye almaya ve İzmir Tarım Teknoloji Merkezi’ni hayata geçirmeye odaklandık diyebilirim. Ayrıca, önümüzdeki dönemde kırsal kalkınma, gıda ve eğitim ile ilgili alanlarda yeni projelerimiz olacak. Tüm bu konuların yanında Borsamızın kurumsal yapısının güçlendirilmesine ilişkin çalışmalarımızın kesintisiz devam edeceğini söyleyebilirim.
“Tarımın en büyük sorunu yüksek üretim maliyetleridir”
Türkiye’de ve bölgede tarımın sorunları nelerdir? Gelecek için neler yapılmalı?
Tarımın en büyük sorununun yüksek üretim maliyetleri olduğu konusunda sanırım tüm kesimler hem fikir. Bu nedenle üreticilerimiz yeterli kazanç elde edemiyor. Bu durum hem üretimden uzaklaşmalarına hem de verimli ve kaliteli üretim için gerekli teknolojik yeniliklere yatırım yapamamalarına neden oluyor. Bir diğer önemli sorun tarımsal nüfusun yaşlanması ve tarımsal iş gücü sorunu. Gençlerimizin tarımda kalmasına sağlayacak imkanları onlara vermeliyiz. Bugün birçok tarım işletmesinde ülkemize gelen göçmenlerin çalıştığını görüyoruz. Bizim gençlerimizin de tarımda çalışması için başta sosyal güvenlik olmak üzere finansal destekleri gündeme almalıyız. Bir diğer önemli sorun tarımsal planlama ve piyasaya arz sorunları. Planlama için desteklerimizi artırmalı, mevcut desteklerimizi ise daha etkin bir şekilde kullanmalıyız. Maliyetlerin düşürülmesi, verimliliğin artırılması, işgücü sorununun çözülmesi ve doğal kaynaklarımızın korunması için teknolojiyi bir şekilde tarım sektörümüze entegre etmeliyiz. Dünya bu konuda çok hızlı ilerliyor. Ülke olarak bizim de geride kalmamamız bir taraftan tarımsal teknolojilerin geliştirmesi ve üretilmesi, diğer taraftan üreticilerimizin bu teknolojilere erişimini sağlayacak sistemleri devreye almamız gerekiyor.
İzmir Tarım ve Teknoloji Merkezi projesinden bahsedebilir misiniz? Bu proje ile neyi amaçlıyorsunuz?
İzmir Ticaret Borsası olarak temel görev alanımız tarımın ticaret tarafında olmasına rağmen tarımsal üretim ile de yakından ilgileniyoruz. Yaklaşık 2 bin üyemiz tarımsal ürünlerin iç ve/veya dış ticareti ile uğraşıyor. Üyelerimizin bazılarının aynı zamanda üretici kimliği de bulunuyor. Bu nedenle tarımsal üretim aşamasında yaşanan sorunlardan üyelerimiz tarafından önemli geri bildirimler alıyoruz. Sahada yoğun olarak çalışıyoruz. Hem gerçekleştirdiğimiz projeler ile hem de arazi çalışmalarımız ile tarımsal üretime ilişkin sorunları doğrudan tespit etme şansımız bulunuyor. Birçok paydaşımızdan da tarımsal üretimle ilgili konularda bizlere bilgi akışının olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, konusunda uzman çalışanlarımızın araştırmaları da bizler için iyi bir veri kaynağı oluşturuyor. Bu kaynaklardan elde ettiğimiz veriler ile hem sektörün makro konuları hem de ürünler bazında yaşanan sorunlardan haberdar oluyoruz. Tarım sektöründe yaşanan ve yukarıda birkaçına değindiğim sorunların tamamına olmasa da birçoğuna insan yaşamının ve ekonomideki üretim süreçlerinin her alanına giren teknoloji ile çözümler üretmenin mümkün olmadığını biliyoruz.
Yaptığımız ön çalışmalarda son yıllarda bu teknolojilerin tarım sektöründe kullanımının Hollanda, ABD ve İngiltere gibi ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada hızlandığını ülkemizde ise tarımsal teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanmasında ilerleme olsa da yeterli ve organize bir şekilde olmadığını gördük. İzmir Tarım Teknoloji Merkezi projemiz ile de sorunların muhatapları ile bu sorunlara çözüm üretecek girişimcilerin ve tüm bu sürece destek olacak akademisyen ve kamu birimlerinin tek bir ekosistem içerisinde yer almasını hedefliyoruz. Proje ile ülkesel bazda tarım sektörü için uygulanabilir teknolojik çözümler üretmek, İzmir için ise tarım teknolojilerinin geliştirilmesi ve üretilmesinde bir merkez olmayı hedefliyoruz.
“Genç nüfusun tarımda faaliyet göstermesini sağlamalıyız”
Tarım nüfusu yaşlanıyor. Gençlerin tarıma yönelmesi için sizce neler yapmalıyız?
Bütün dünyada gençler kırsal bölgelerin ekonomik ve sosyal yaşam eksikleri nedeniyle şehirde yaşamayı tercih ederken, kırsalda kalan ve yoğun olarak tarımla uğraşan nüfusun ortalama yaşı yükseliyor. Öncelikle söylemek isterim ki kırsal ve kent nüfus yapısında kent nüfusu lehine yaşanan bu değişimin sadece tarımsal üretim için değil, yönetilebilir şehirler içinde de sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum. Borsamız tarafından yapılan bir çalışmada İzmir ilinde ortalama çiftçi yaşını 51 olarak hesaplamıştık. Aynı çalışmaya göre 45 ve üstündeki üreticilerimizin oranı yüzde 67 olarak tespit edilmişti. Ülkemiz geneli için de bu durumun ilimiz düzeyinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu veriye göre ortalama emeklilik yaşının 51-52 olduğu ülkemizde tarımla uğraşan üreticilerimizin hemen hemen yarısı ortalama emeklilik yaşının üzerinde bulunuyor.
Tarımdaki nüfusun yaşlanmasının sektör açısından üç önemli sonucu var. Birincisi, tarımla uğraşanların yaşlarının yükselmesi ve kırsal nüfusun azalması ekilmeyen ve/veya işlenemeyen tarım arazilerinin miktarını artırıyor. İkincisi, ekim-dikim, yetiştirme ve hasat gibi fiziksel güç ve dayanıklılık gerektiren tarımsal faaliyetler yaşlı üreticilerimiz tarafından gereğince yapılamadığı için verimlilik ve ürün kalitesinde sorunlar yaşanabiliyor. Üçüncüsü, yaşlı tarımsal nüfusumuz nedeniyle tarım-teknoloji entegrasyonunu yeterince gerçekleştiremediğimiz için de verimlilik ve ürün kalitesi olumsuz etkileniyor.
Bu nedenle genç nüfusumuzun bir şekilde kırsalda kalmasını ve tarım sektöründe faaliyet göstermesini sağlamamız gerekiyor. Bunun için öncelikle tarımsal üretimi karlı ve itibarlı bir iş şekline dönüştürmeliyiz. Mevcutta bazı destekler sağlanıyor olsa da finansal destek miktarlarımızı arttırmalıyız. Ayrıca, dünyada olup bitenin farkında olan ve teknoloji ile barışık bu neslin gençlerimiz ve aileleri için kırsalın sosyal, kültürel ve altyapı imkânlarını geliştirmeliyiz.
Tarımda su tasarrufu için neler yapmalıyız?
Küresel iklim değişikliği ve su kaynaklarının azalması sadece bizim değil tüm dünyanın en önemli sorunu. Bu nedenle üretim ve ticaret politikalarında bir süredir devam eden çevreci uygulamaların hayata geçirilmesi bütün ülkeler için önümüzdeki döneminde öncelikli konularından birisi olacak. Ülkemizde yıllık toplam su tüketiminin yaklaşık yüzde 75’i tarımda, geri kalanı ise sanayi ve ev tüketiminde yapılıyor. Buradan hareketle su kaynaklarının korunması açısından tarımdaki su tasarrufunun hayati önem taşıdığını söyleyebiliriz. Peki neler yapmalıyız bu konuda? Birincisi yer altı ve yer üstü su kaynaklarını besleyecek uygulamaları hayata geçirmeliyiz. Özellikle yağmur sularının maksimum oranda depolanmasına imkân sağlayacak altyapı sistemlerini kurmalıyız. Bu daha çok kamunun yapabileceği büyük yatırımları gerektirmektedir. İkincisi ise tarımda kullanılan sudan tasarruf sağlayacak uygulamalar. Bunun içinde dört konu üzerine yoğunlaşmalıyız. Birincisi, tarımda baraj sularının arazilere ulaştırılmasında mevcut açık sistem sulama sistemlerinin kapalı devre sistemlere dönüştürülmesi ve yer altı barajlarının yapılması. Böylece sıcak hava nedeniyle buharlaşma ile kaybettiğimiz sudan tasarruf edilmiş olacaktır. İkincisi ise üretimde daha az su kullanabilmek için susuzluğa dayanıklı çeşitlerinin geliştirilmesi. Üçüncüsü ise su kaynaklarının gereksiz kullanılması yanında toprak kalitemizin bozulmasına neden olan vahşi (salma) sulama sistemleri yerine basınçlı sulama sistemlerinin (damla sulama, yağmurlama sulama vb.) kullanımını artırmalıyız. Dördüncü ve belki de en önemli konu ise suyun tasarruflu kullanımı konusunda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi. Bu eğitimi sürecini sadece üreticilerimiz için düşünmemek toplumun tüm bireyleri için planlamamız gerektiğine inanıyorum.
“Tarımsal ihracatımız 19 milyar dolara ulaştı”
Pandemi sürecinin tarıma etkileri neler oldu? Tarım ürünleri ihracat ve ithalatını nasıl etkiledi?
Pandemi döneminde sağlık ve tarım en önemli gündem maddelerinin başında yer aldı. Sürdürülebilir tarımsal üretim ve etkin çalışan gıda tedarik zincirlerinin önemi bütün dünya tarafından bir kez daha net olarak görüldü. Ülkeler bu süreçte vatandaşlarının gıda güvenliğini temin etmek için hem üretim politikalarında hem de ticaret politikalarında birçok uygulamayı devreye aldı. Şüphesiz ki pandemi sonrasında da tarım üretim ve gıda politikalarının önemi devam edecek ve orta ve uzun vadeli birçok politika değişikliğine neden olacak.
Bu dönemde genel ihracattaki gerilemeye rağmen tarımsal ürünler ihracatımız yüzde 5’in üzerinde artarak 19 milyar dolara ulaştı. Tarım ürünleri ithalatımız ise yüzde 5 arttı ve 13,2 milyar dolar oldu. İlimiz açısından değerlendirildiğinde ise tarım ürünleri ihracatımız 2,7 milyar dolar, ithalatımız ise 1,6 milyar dolar oldu. Buna göre İzmir’in tarım ürünlerindeki dış ticaretinin pandemi döneminde yaklaşık 1 milyar dolar fazla verdiğini söyleyebiliriz.
Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, tüm sektörleri olumsuz yönde etkiliyor. Bu tablo, tarım ve gıda sektörüne nasıl yansıdı?
Şu an, tüm iş dünyası pandemi sürecini en az hasarla atlatmak için gayret ediyor. Dövizdeki dalgalanma da tüm sektörleri olduğu gibi tarım sektörünü de olumsuz etkiliyor. Öncelikle belirtmeliyim ki döviz kurlarındaki dalgalanma çoğu zaman üretim maliyetlerin yükselmesi olarak karşımıza çıkıyor. Gübre, ilaç ve akaryakıt gibi tarımsal üretimin temel girdilerinde ithalat yapmak zorundayız. Bu nedenle döviz kurlarındaki artışa paralel olarak da maliyetlerimiz de yükseliyor. Ayrıca, kurlardaki dalgalanma özellikle ithalat yapmak zorunda kaldığımız yağlı tohumlar, pamuk ve bazı hububat ve bakliyat ürünlerinin fiyatlarında artışa neden olarak maliyetlerimizin yükselmesine neden oluyor. Dolayısıyla üretimimiz, ihracatımız ve ekonomimiz için döviz kurlarında istikrar ve sürdürülebilirlik mutlaka sağlanmalıdır.
Selin Tekin