Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” Türkiye tarafından 14 Eylül 1990 tarihinde imzalanmıştır. İlgili Sözleşmeye 9 Aralık 1994 tarihli ve 4058 sayılı TBMM Uygun Bulma Kanunu uyarınca taraf olunmuş ve Sözleşme Türkiye bakımından 4 Mayıs 1995 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
İlgili Sözleşme “çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliğini” kabul eden anlayış ile hazırlanmıştır. Buna göre; çocuğun “hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin gerekliliğini gözönünde bulundurarak” Sözleşme kapsamında taraf devletler açısından birçok yükümlülük getirilmektedir. Bu noktada, Sözleşme ile, çocuk haklarının korunmasında evrensel standartlar getirilmesi amaçlanmaktadır.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3.1’inci maddesi, “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.” İfadelerini taşımaktadır. İlgili madde uyarınca, taraf devletlerin ve taraf devlet mahkemelerinin tüm işlemlerinde “çocuğun yararına” esas önceliği vermeleri gerektiği açıktır.
“Çocuğun üstün yararı” ilkesinin, anılan Sözleşme dışında; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi, Türk Medeni Kanunu ve Çocuk Koruma kapsamında da kabul edilen temel prensip olduğunu vurgulamak gerekir.
Çocuğun yararı kavramından hareketle; Yargıtay’ın da bu kavrama ilişkin bakış açısının “Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir.” şeklinde ifade edildiğinin altını çizmek gereklidir. Yargıtay bir başka kararında ise, “Çocuğun, ……, üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar veren makamındaki kişinin de aynı yönde vermesi gereken karar; yani çocuğun farazi düşüncesi esas alınacaktır.” ifadeleriyle, üstün yararın belirlenme ölçüsünü belirlemektedir.
İfade etmek gerekir ki; Çocuk Haklarına Dair Sözleşme kapsamında taraf devletler, çocuğun üstün yararına öncelik vereceklerine ilişkin yükümlülüklerin altına imza koydukları gibi; hakların korunmasına yönelik birtakım güvenceler de vermektedirler. Örneğin; Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 34. Maddesi kapsamında, taraf devletler, çocuğu, her türlü cinsel sömürüye ve cinsel suistimale karşı korumaya dair güvence vermektedirler.
20 yılı aşkın süredir tarafı olduğumuz; Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin temel prensiplerinden olan, “çocuk yararına” öncelik veren ve aslında dünya genelinde “standartlaşması” umulan tüm uygulamaların, ülkemizde de ortak aklın temel prensibi olarak savunulması, hukuktan beklediğimiz “üstün yararın” bilhassa çocuklarımız için sağlanması, gelecek nesillerimizin adalet bilinci ile yetiştirilmesi temennisiyle…