Türkiye’de Covid-19 salgınının ekonomik etkisi ve çaresi

2020 yılı başlarından itibaren bütün dünyada bir alarm verildi. Bugüne dek görülmemiş yeni bir virüs türü olan “SarsCov-19” ya da artık dilimize dolanmış ismiyle “Covid-19” idi bu alarmın adı. Ülkemizde ise Mart 2020, salgının miladı oldu.

Doğal olarak önce bir hayret ve yabancılık duygusu hasıl oldu toplumun bütün kesimlerinde. Bu virüsün ne olduğu ve nasıl bu denli hızlı yayılabileceği bilinmiyor, hesap edilemiyordu. Ancak etkilerinin ve sonuçlarının şakasının olmadığı çok kısa süre içinde anlaşıldı, bütün dünyada ve ülkemizde bir telaş başladı. Neyse ki ülkemizde hastane, sağlık personeli ve yatak sayısı anlamında yeterli bir altyapı vardı; ufak aksaklıklar ve acemiliklerin ardından mukabil tedbirler alınarak adeta bir sağlık savaşı başlatıldı.

Herhangi bir hastalık mikrobu değildi söz konusu olan. Sonuçları küresel bir “afet” özelliği taşıyordu. İlk kez görüldüğü için de izlenecek yol ve alınacak tedbirlerin mahiyeti de net değildi.

Bugün itibariyle bu sağlık savaşının içinde olan bir dünya ve o dünyanın içinde yer alan bir Türkiye söz konusu. Herkes, bütün gayretiyle bu savaşın içinde bulunuyor.

Ben bu yazımda salgının ülkemizde ve yaşamlarımızda yol açtığı tahribattan söz edeceğim.

1- Öncelikle salgının yarattığı sağlık ve güvenlik telaşı ve bunun sonucu olarak içine sürüklendiğimiz yeni gündelik yaşam pratikleri, ülkemizin insanlarının psikolojisini bozdu. Dünya ile birlikte böylesi bir salgını ilk kez tecrübe eden Türk insanı, ilk aşamada işin vahametini kavrayamadı. Sağlık Bakanımız ilk günden itibaren ikazlarıyla halkımızı uyardıysa da bu uyarılar toplumumuzun büyük bölümünün pek umurunda olmadı.

Bunun yanı sıra hayatımızda yaşanan kesintilere rağmen yasaklar ve tedbirler yüzde yüz verimli olacak şekilde uygulanmadı.

Salgın başlangıçta kontrol altına alınmış gibi görünse de bu aksaklıklar nedeniyle iş çığırından çıktı. Yasaklar, kısıtlamalar ve eve kapanmalar başladı.

Bu arada aşıların formülleri bulundu, ancak bunların maliyeti ve üretim sürecinde söz konusu olan miktar/zaman sıkıntısı baş gösterince ekonomik zorluklar ve işsizlik arttı.

Her ne kadar devlet elinden gelen tedbirleri alsa ve yardımlar yapsa da bunların kapsayıcılığı sınırlı kaldı. Bütün bu süreçte sağlık hizmetleri altyapımızın yeterli bir seviyede olması ve sağlık çalışanlarımızın kahramanlık destanı yazmaları, çok daha fazla sayıda insanımızın hayatını kaybetmesinin önüne geçti.

Böylelikle bugünlere geldik. Tabi özellikle turizm ekonomimiz büyük darbe yedi. Aşı tedarikinde de büyük sıkıntılara yol açan gecikmeler yaşadık.

2- Evet, ekonomik olarak yaşanan sıkıntılar, feci boyutlara hiçbir zaman gelmedi. Ancak yasaklar ve kapanmalar küçük esnafımızda ve KOBİ’lerimizde kapanmalara, küçülmelere ve dolayısıyla işsizliğin artasına neden oldu.

Şu an ise aşı sıkıntısını atlatma sürecinde görünüyoruz. Aşılama yüzde 60-70 seviyelerine gelene kadar mücadele devam edecek hayat az da olsa düzelme trendine girecektir.

3- Türkiye’nin üretimde ve uluslararası ticarette bu süreci başarısız geçirdiği söylenemez. Salgın sürecinde üretim belirli bir seviyede devam etmiş ve ihracat artış göstermiştir.

4- Şu gerçek unutulmamalıdır; salgının etkileri ve zararları gittikçe azalarak iki sene kadar daha devam edecektir. Sağlık Bakanlığı teşkilatı en az hata ile salgını atlatma tedbirlerine yönelik fedakarca çalışmaktadır.

5- Unutmayayım; Türkiye ekonomik ve siyasi bir çember içinde bir savaş vermektedir.

6-  Turizm gelirleri bir miktar artabilecektir, ancak hiçbir surette 2019 seviyesine dönüş beklenmemelidir.

7- Şu anda Türkiye’nin ihtiyacı ayrımcılık değil, birlik ve beraberliktir.

8- Sayın Cumhurbaşkanımızın muhalefet partileri ile beraber bir araya gelerek “çare” ve mücadele imkanlarını artırması “acil” bir hedef olmalıdır.

Sonuç; evet, artık iç çekişmelere değil, birlik içinde ortak akılda bulaşmaya ihtiyacımız vardır. Ülkemizin var olması ve refaha ulaşması için günlük atışmalarla zaman kaybetme lüksümüz yoktur.